Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla,

Geçtiğimiz günlerden biriydi. Sabah uyanır uyanmaz Rabbimizin “Kullarıma söyle!” şeklinde bir hitap içeren ayetlerinden biri zihnimde yankılanıyordu. Bir an için kendimi sonsuz bir güven ve huzur içerisinde hissettim. O ana kadar bu hitabı içeren ayetlere özelikle dikkat etmemiştim. Sadece Allah’ın kulu olmak kadar büyük bir özgürlük var mıdır? Bundan değerli birşey olabilir mi?

Bende sabah sabah uyandırdığı bu muazzam his, beni Kur’an’daki bu hitabın bulunduğu ayetleri okumaya itti.

Allah Celle Celaluhu kitabının pek çok yerinde kullarım, kullarımız, salih kullarım, güçlü kullarımız, kullarımızdan bir kul, iyi kullarım, mümin kullarım, basiretli kullarım gibi farklı şekillerde bu kelimeyi kullanıyor. Bu da çok doğal elbette. Ancak benim şu an üzerinde duracağım ifade “kullarıma söyle”, “ey iman eden kullarım”, “ey kullarım” gibi direkt bizleri muhatap aldığı, hitap buyurduğu ifadelerdir. Zira insanın içine işleyen ifadeler olduğunu ve bir takım özelliklerinin bulunduğunu düşünüyorum.

Tesbit edebildiğim kadarıyla Kur’an’da bu tarif ettiğim şekildeki ifadelerin yer aldığı 8 ayrı ayet bulunuyor: Bakara 186, İbrahim 31, İsra 53, Hicr 49, Ankebut 56, Zümer 16, Zümer 53 ve Zuhruf 68. Bunlardan sadece Zuhruf 68’de ahiretteki bir hitaptan bahsediliyor, diğerlerinin tamamı bu dünyada şu an yaşayan kişilere hitap ediyor.

İkisinde “iman eden kullarım” hitabı var (İbrahim 30, Ankebut 56); beşinde herhangi bir sıfat kullanılmadan “kullarım” hitabı var (Bakara 186, İsra 53, Hicr49, Zümer 16, Zuhruf 68); birinde de “kendileri aleyhinde haddi aşmış kullarım” (Zümer 53) hitabı bulunuyor.

Kısacası Rabbimiz her türden insanı muhatap alarak onlara sesleniyor veya elçisi aracılığıyla onlara bizzat hitap ediyor.

Ben bu ayetler içinden, şimdilik sadece Bakara Suresi 186. ayet ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. İnşaallah diğer ayetleri de ilerleyen yazıların konusu yaparız. Ya da sizler kendiniz okuyup üzerinde tefekkür etme fırsatı bulur ve paylaşırsınız.

“KULLARIM sana beni sorarlarsa ben onlara yakınım. Bana dua edince, onların isteğine olumlu karşılık veririm. Onlar da benim isteğime olumlu karşılık versinler ve bana güvensinler; belki olgunlaşırlar.”

Bakara Suresi 186. Ayet

Bu ayetteki insanı zorlamayan ve nezaketin en üst seviyesindeki ifade tarzı gerçekten şok edici. Zira düşününce görüyorsunuz ki aslında konuşan Allah! Herşeyi yaratan yüceler yücesi Rabbimiz! Ancak kullandığı ifadeye bakar mısınız? “Kullarım sana beni sorarlarsa..” Bize yakınlığını, dua edene karşılık vereceğini müjdelediği ayette bile “sorarlarsa söyle” ifadesi ancak insanı ve herşeyi Yaratan’dan beklenebilecek bir ifade değil de nedir? Kullarım ile başlaması zaten “insanın tüm özelliklerini benden iyi kim bilebilir?” anlamını taşımıyor mu? O halde ona zorla değil, yerli yersiz değil, “sorduğu zaman” şu özelliklerimi anlat diyor Rabbimiz!

Bu muazzam ifade ile ayette bizlere neler anlatıldığı konusundaki düşüncelerimi şöyle sıralayayım:

1. “Kullarım” ifadesi öncelikle sadece Allah’a kul olunması gerektiği anlamını taşımaktadır. Biz bu ifadeyi yalnızca Rabbimizden işitmeliyiz. O’nun dışında bu ifade hiç kimse tarafından bize karşı kullanılamaz. Hatta hissettirilemez bile. Çünkü ancak ve ancak Allah’tan duyduğumuzda kendimizi güvende ve özgür hissedeceğimiz bir ifadedir. Bunu başka herhangi birinden duymaksa belki de hayatta duyabileceğimiz en onur kırıcı şeydir.

2. Sadece kendisine kul olduğumuz yüce Yaratıcı bile kendisi ile ilgili olarak bizi bilgilendirmek için önce bizim merak edip sormamızı beklemektedir. Talebin bizden gelmesini istemektedir. Bu da aynı zamanda o talebin mutlaka geleceğini gösterir. Ayrıca kendisi ile ilgili bilgiyi talep ettiğimizde başvurulacak kaynağın da yine kendi sözü olduğunu elçisine verdiği zımni emirden anlamaktayız: “Kullarım sana beni sorarlarsa (onlara şunu söye!)”

3. “Ben onlara yakınım”… Buradan anlaşılıyor ki soru Allah’ın varlığı ile ilgili değildir. Yani sadece bu ayetten bile Allah’ın varlığı ile ilgili bir soruyu gerçekte kimsenin sormayacağı açıkça anlaşılıyor. Ayetin “kullarım” diye başlamasında buna da bir atıf olsa gerek. Yani Allah’ın hiçbir kulu yoktur ki O’nun varlığından şüphesi olsun. Bu cevaptan, sorunun Allah’ın kişinin hayatındaki yeri ile ilgili olduğunu anlamak son derece kolaydır. İnsan Allah’ın varlığından şüphe duymaz. Ancak O’nu uzak kabul edip, araya kendisini O’na yaklaştıracak bir takım aracılar koyar. Bu da onu sadece Allah’ın kulu olmaktan çıkarmaktadır. Oysa Allah insana, her istediğini duyup karşılık verecek kadar yakındır. İnsanın O’na ulaşmak için başka kimseye ihtiyacı yoktur. Yani aslında konu; kim olursa olsun, Allah’ın kullarının Allah’la aralarına başka kişileri, kurumları, otoriteleri, düşünceleri, akımları koymamaları ile ilgilidir. Allah’ın kişiye ne kadar yakın olduğunun cevabı da Kaf Suresi’nin 16. Ayetinde açıklanmıştır…

4. Duanın yalnızca Allah’a yapılması O’nun yakınlığının bir diğer göstergesidir. Dua, Allah’ın her an her işmize müdahil olduğunun, her an yaratma halinde olduğunun ve O’ndan bağımsız bir hayatın tasavvur dahi edilemeyeceğinin dua eden tarafından kabulü anlamına gelmektedir. Bu da imanın bir göstergesidir. İman etmek, Allah’a güvenmek demektir. Allah’a güvenen kişi doğru yola yönelmiş olgun kişidir. Ayetin devamı bunu bize göstermektedir.

Yalnız Allah’a kulluğun tek hedef yapıldığı hayırlı ve bereketli bir hayat dilerim.