Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla,
“Müslümanlar neden bu halde” diye soranların hiç Kur’an okumadıkları ile ilgili dün başlattığım bahse devam ediyorum. Bakın, okumuş olsalardı Rabbimiz bu sorunun ne kadar abes olduğunu onlara nasıl açıklamış olacaktı:
“Müminler! Sizden olmayanları içinize sokmayın; sürekli sıkıntı verir, sizi bitirecek şeyleri isterler. Nefretleri ağızlarından belli olur. İçlerine gömülü olanı ise daha büyüktür. Eğer aklınızı kullanırsanız onların belirtilerini size tam olarak açıkladık.”
“Bakın!.. Siz öyle kimselersiniz ki tutar onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz bu Kitabın tamamına inanırsınız ama onlar sizinle karşılaşınca “inandık” der; kendi başlarına kalınca da nefretlerinden tırnaklarını yerler. Onlara de ki “Nefretinizden çatlayın!” Allah onların içini bilir.”
“Size bir iyilik dokunsa bu onları fenalaştırır. Başınıza bir kötülük gelse ona da sevinirler. Ama sabreder ve iyi korunursanız onların tuzaklarının size bir zararı olmaz. Çünkü Allah onların yaptığı her şeyi kuşatmaya almıştır.”
Kur’an – Al-i İmran Suresi 118 – 120
Sonuçlar:
1. Bizden olmayanın kim olduğunu, nasıl nefret kustuklarını, hatta içlerindeki, sadece Allah’ın bilebileceği hissiyatı bile Rabbimiz bize anlatmıştır. Biz dostumuzu bize bizimle dost olduğunu söyleyenden öğrenemeyiz. Çünkü insan dünyayı tercih edebilen ve bundan dolayı da yalan söyleyebilen bir varlıktır. O halde muhatabımızı onu Yaratan’dan öğreniyor olmaktan daha büyük avantaj olabilir mi?
2. “Aklınızı kullanırsanız belirtilerini size açıkladık” Buradaki aklı kullanma öncelikle “sana ait olduğunu ve inandığını söylediğin kitabı okursan” vurgusu taşımıyor mu? Kur’an okumayı tercih etmekle bizatihi aklı kullanmış olmaz mıyız? Bu da demektir ki Kur’an’ı aklımızı vererek okuyacağız. Anlamak üzere okuyacağız. Binlerce Yasin ve Fetih Suresi okuyarak düşmana bir şey yapamayacağız. Kur’an’dan düşmanımızı tanıyıp önlemimizi aklımızı kullanarak ve Allah’ın emrilerini hiç aksatmadan alacağız.
3. “Bakın!.. Siz öyle kimselersiniz ki tutar onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler.” Rabbimiz mü’minleri de tanımlıyor. Aslında gıpta edilecek özelliklerimizi kötüye kullandırmamamız gerektiğini vurguluyor. Oysa biz nasıl da övünürüz biz iyi niyetle yaklaşıyoruz diye. “İyilik bizde kalsın” diye de bir lafımız vardır. Bunun anlamı kötülük yapmak değil elbette; düşmanını tanı, aklını kullan, sadece Allah’a kul ol, sadece Allah’ın önünde eğil…
4. Ayetin devamı çok ilginç. Allah bize ne diyor bakın: “Siz bu Kitabın tamamına inanırsınız”. Yani bu kurallar bu kitabın (Kur’an) tamamına inananlar içindir. Başka kitaplara, kaynaklara inananlar için değil. Peki kendimize sorsak, inanıyor muyuz diye? Hiç birimiz tereddüt etmeden cevaplarız: Evet! Demek ki evet demekle olmuyor. Demek ki inanmak bu değil. Demek ki “kitaba” değil, “kitabın tamamına” inanmak gerekiyor, yani aslında kitabın tamamını uygulamak ve yaşamak gerekiyor. Demek ki inanmak bu. Aksi halde inanmak sadece hoş ve boş bir laf.
5. Bizimle karşılaştıklarında onlar da inandık diyorlarmış. O halde iki taraf da aslında inandık diyor. Ama bir taraf inandığını yapıyor. Bu madde o kadar derin ki başka bir yazıda açacağım. Şimdilik okuyanlar düşünsün diye burada kesiyorum.
ve
6. “Size bir iyilik dokunsa bu onları fenalaştırır. Başınıza bir kötülük gelse ona da sevinirler. Ama sabreder ve iyi korunursanız onların tuzaklarının size bir zararı olmaz. Çünkü Allah onların yaptığı her şeyi kuşatmaya almıştır.”
Şimdi bir de Maide 105 ile nokta koyalım. Bakalım bizim görevimiz neymiş:
“Müminler kendinize bakın. Siz doğru yolda olduktan sonra sapanların size zararı olmaz. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, yapıp ettiğiniz şeyleri size bildirecektir.”
Maide Suresi 105
Selam ve dua
Leave A Comment
You must be logged in to post a comment.