Bu makale, Mâide 38. ayette geçen her bir kavramın Kur’an’da nasıl kullanıldığını incelediğimiz e-kitap çalışmamızın “azîz ve hakîm” kelimeleriyle ilgili olan bölümüdür. Konunun tüm detayları hakkında bilgi edinmek isteyenler sözünü ettiğimiz kitabımıza şu linkten ulaşabilirler:
Mâide Suresi 38. ayette azîz ve hakîm kelimeleri şu şekilde yer almaktadır:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِّنَ اللَّـهِ ۗ وَاللَّـهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini kesin ki kazandıklarına karşılık bir cezâ, Allah tarafından bir nekâl olsun. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. (Mâide 5/38)
عزيز Azîz ve حكيم Hakîm İfadeleri
Kur’an’ın en önemli kavramlarından ve Rabbimizin isimlerinden olan Azîz ve Hakîm ifadelerini etraflıca ortaya koymak bu çalışmanın ana amaçları arasında yer almamaktadır. Bu bağlamda azîz ve hakîm ifadeleri genel çerçeveleri itibariyle ve Mâide 38. ayette kullanılış amacını tesbit etmek maksadıyla ele alınacaktır. Bu kavramların ayetteki anlamını Kur’an’dan tesbit ettiğimizde şu iddiaların anlamsız olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır:
- “Bu uygulama Kur’an’ın ihdas ettiği bir ceza değil, Kureyş’in uyguladığı ve Kur’an’ın önünde bulduğu bir ceza geleneğidir. Allah Rasulü bu geleneksel cezayı olabildiğince sınırlandırmıştır.”
- “Ayetin asıl vermek istediği mesaj hırsızlığın olmayacağı refah seviyesi yüksek bir toplum oluşturmaktır, el kesmek değil.”
عزيز Azîz İfadesi ve Kur’an’daki Kullanımları
عزز azeze kökünden kelimeler Kur’an’da 116 ayette 119 kez geçmektedir. Sözlükler kelimenin anlamını “galip gelme, güçlü ve üstün olma” şeklinde vermektedirler. Kur’an kelimenin anlamını tesbit etmemizi sağlayan ayetler içermektedir:
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ
İki elçi göndermiştik, ikisini de yalancı saydılar. Üçüncüsü ile destek verdik (عززنا azzeznâ). “Biz, size gönderilen elçileriz.” dediler. (Yâsîn 36/14)
Destek vermek olarak çevrilmiş kelime عززنا azzeznâ kelimesidir. Lafzen “azizleştirdik” anlamına gelir. Ayette şehir halkının kendilerine gönderilen iki elçiyi yalanlamaları elçilerin meramlarını dile getirmede yetersiz kaldıklarını ifade ediyor olacak ki ardından gelen üçüncü elçi ile üstünlük sağlayıp “biz size gönderilen elçileriz” diyebilmişlerdir. Aynı anlamı şu ayetten de tespit etmek mümkündür:
إِنَّ هَـٰذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ
“Bu benim kardeşimdir; onun doksan dokuz koyunu, benim bir koyunum var; onu ben koruyayım dedi ve konuşmasıyla beni bastırdı (عزني azzenî).” (Sâd 38/23)
“Beni bastırdı” veya “bana üstün geldi” şeklinde dilimize aktarılan ifade عزني azzenî ifadesidir. Burada da kelimenin “üstün gelme, galip gelme” anlamı görülebilmektedir. Kelimenin anlamını tesbit edebileceğimiz bir takım ayetlerde zıt anlamlısı ile kullanılmış olması işimizi kolaylaştırmaktadır:
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖوَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
Kraliçe dedi ki: “Krallar bir ülkeye girdiler mi, oranın altını üstüne getirirler, halkın en izzetlilerini en zelilleri haline getirirler. Bunlar da öyle yapacaklardır. (Neml 27/34)
Ayette “izzet” kelimesinin zıttı olarak “zillet” kelimesinin kullanılması izzetin anlamını daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Zillet de Türkçemize girmiş kelimelerden biridir ve “hor, hakir olma, boyun eğme” anlamlarına gelir. Dolayısıyla izzet kelimesinin “üstün, baskın olma” anlamı bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Zillet kelimesinin “yumuşak, müsamahakâr” anlamında müminler için kullanıldığı şu ayetten de zıttı olarak kullanılan izzet kelimesinin anlam çerçevesinin sınırlarını tespit etmemiz gerekir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّـهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّـهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ۚ ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّـهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّـهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Ey inanıp güvenenler! Sizden kim dininden dönerse Allah, daha sonra onların yerine sevdiği bir topluluk getirir; onlar da O’nu severler. İnanıp güvenenlere karşı müsamahakâr, âyetleri görmezden gelenlere karşı dik duruşlu olurlar. Allah yolunda mücadele eder ve kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte Allah’ın lütfu budur; onu, tercihini doğru yapana verir. Allah’ın imkanları geniştir, her şeyi bilir. (Mâide 5/54)
Ayette “müsamahakâr” anlamındaki أذلة ezilletin kelimesinin zıttı, أعزة eizzetin kelimesidir. İzzet kelimesi bu kez, “yumuşak, müsamahakâr” anlamındaki zilletin zıttı olarak kullanıldığı için “dik duruşlu, tavizsiz” anlamlarına geldiği görülmektedir. Devamındaki “Allah yolunda mücadele eder ve kınayanın kınamasından korkmazlar” ifadesi de bu anlamı doğrulamaktadır. İzzet-zillet zıtlığı ile kelimenin anlamını detaylandırabileceğimiz ayetlere bir diğer örnek olarak şu ayeti de görmemiz faydalı olacaktır:
يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ ۚ وَلِلَّـهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَـٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Şunu bile demişlerdi: “Hele Medine’ye dönelim; biz üstünler, o alçakları elbette sürüp çıkaracağız.” Oysa üstünlük Allah’tadır, elçisindedir ve inanıp güvenenlerdedir. Ama münafıklar bunu bilmezler. (Münafikûn 63/8)
Meale “üstünler” olarak yansımış kelime الأعز el’eazzu ve “alçaklar” da الأذل el’ezel kelimeleridir. Görüldüğü gibi izzetli (aziz) olmak yine üstün olmak anlamındadır. Kelimenin fiil olarak kullanıldığı şu ayette de izzetin “yönetimi elinde bulundurma gücü” ile olan yakın ilişkisi görülmektedir:
قُلِ اللَّـهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاءُ وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَن تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَن تَشَاءُ ۖ بِيَدِكَ الْخَيْرُ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
De ki “Ey tüm yetkileri elinde tutan Allah’ım! Tercih ettiğin kişiye yetki verir, tercih ettiğinden yetkiyi alırsın. Tercih ettiğin kişiyi üstün konuma getirir ve yine tercih ettiğin kişiyi değersizleştirirsin. Bütün iyilikler Senin elindedir. Sen her şeye bir ölçü koyarsın. (Âl-i İmrân 3/26)
Ayetin metninde “üstün konuma getirme” ifadesi “izzetli (aziz) kılma”, “değersizleştirme” ifadesi de “zelil kılma” şeklinde geçmektedir. Dolayısıyla bir kez daha izzet-zillet zıtlığı ile kelimenin “yönetimsel veya yetkisel” üstünlük anlamı ortaya konmaktadır. Kelimenin “üstün ve güçlü olma” anlamı şu ayette de açıktır:
وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرً
Adam güzel bir gelir sağlamış; arkadaşıyla konuşurken şöyle diyor: “Benim malım seninkinden çok, adamlarım açısından da güçlüyüm (azizim).” (Kehf 18/34)
Tüm bu ayetlerde ve daha okunabilecek pek çok ayette görülebileceği gibi عزة izzet “üstün ve güçlü olma” anlamlarına gelen bir kelimedir. İzzetli anlamındaki azîz kelimesinin Yüce Allah’ın ismi olarak kullanılması, O’nun yönetim gücü ve üstünlüğünü, sözünün ve hükmünün değişmez olduğunu göstermektedir. Nitekim Mâide Suresi 38. ayet bir suçun cezasını belirleyen ayettir. Burada Azîz isminin kullanılması böyle bir cezayı ancak kanun koyucu üstünlüğü ve mutlak gücü elinde bulunduran Allah’ın belirleyebileceğini ve bunun değişmesinin mümkün olmayacağını göstermesi bakımından önemlidir. Kelimenin Mâide 54. ayette gördüğümüz “yanlışlara karşı tavizsiz olma” anlamı bu bakımdan büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple yalnızca Yüce Allah’ın koyabileceği ölçüler de Azîz ismi ile dile getirilmiştir:
فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ۚذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Karanlığı, günün ilk ışıklarıyla bölen, geceyi dinlenme zamanı, güneş ile ayı hesaba uygun yapan O’dur. BunlarAzîz ve Alîm olanın koyduğu ölçüdür. (En’âm 6/96)
Eğer bir büyüklükten söz edilecekse bu ancak el’Azîz ismi olan Allah için olabilir:
وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Göklerde de yerde de büyüklenme hakkı sadece O’ndadır. Azîz ve Hakîm olan O’dur. (Câsiye 45/37)
Sonuç olarak Azîz kelimesi Rabbimiz için kullanıldığında O’nun üstünlüğünü, gücünü, bu sebeple ölçü koyma ve kanun belirlemedeki tartışılmazlığını ortaya koyan bir kelimedir. Rabbimizin el’Azîz olması bu özellikleri benzersiz şekilde taşıdığını gösterir. Seriqa gibi önemli bir suçun cezasını belirlerken el’Azîz ismi olan Allah hiç kimseden çekinmez. Konuyu hiç kimsenin yorumuna bırakması da düşünülemez. El’Azîz olan ölçüyü kendisi belirler.
حكيم Hakîm İfadesi ve Kur’an’daki Kullanımları
حكم hakeme kökünden kelimeler Kur’an’da 189 ayette 210 kez geçmektedir. Sözlükler kelimenin anlamını “ıslah etmek, düzeltmek maksadıyla menetmek, engellemek” şeklinde vermektedirler. Yargıca hâkim denmesinin sebebi de insanlar arasında zulmü engellemesinden dolayıdır. “الحكم بالشيء (bir şey hakkında hüküm) bir başkasını yükümlülük altına soksun ya da sokmasın bir şeyin şöyle olduğuna veya olmadığına hükmetmek demektir.” Bu kökten olan hüküm, hikmet, hükümet, hâkim, hakem, muhakeme, tahkim, istihkam, müstahkem, muhkem gibi kelimeler Türkçe’de de Arapçadakinin aynı veya yakın anlamlarda kullanılan kelimelerdir. Hüküm verme ifadesi Kur’an’da da karar verme, yargıya varma anlamında kullanılır:
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ ۚ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt verir. Allah dinler ve görür. (Nisâ 4/58)
إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّـهُ ۚ وَلَا تَكُن لِّلْخَائِنِينَ خَصِيمًا
Gerçekleri içeren bu kitabı sana biz indirdik ki insanlar arasında Allah’ın gösterdiği yöntemle hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma. (Nisâ 4/105)
Hükmün doğru olanına hikmet denir. Hakîm kelimesi de hikmetli, “hikmeti yani doğru hükümleri içeren” anlamındadır. Bu anlamda Zikir, Kitap, Kur’an, emr (iş) kelimelerinin ve Allah’ın sıfatı olarak geçmektedir. Dolayısıyla Allah için kullanıldığında “mutlak doğru hükmü veren, mutlak doğruyu ve son kararı belirleyen” anlamına gelir. Bu sebeple, hukukî bir hükmün belirtilmesinin ardından Allah’ın Hakîm isminin zikredilmesine sıkça rastlanır. Mesela Bakara 220’de yetimlerle, 228’de talakla, 240’ta eşi ölen kadının nafakasıyla, Nisâ 11’de miras paylarıyla, 24 ve 26’da medenî hukukla, 92’de bir müminin öldürülmesi konusuyla, 130’da birden fazla kadınla evlilikte yaşanacak durumla, Enfâl 67’de savaşta esir almayla, Tevbe 60’ta zekâtın verileceği yerlerle ilgili hukukî hükümlerin belirlendiği ayetlerde Allah’ın Hakîm sıfatı vurgulanmıştır. Mâide 38. ayet de seriqa suçunun cezasını hükme bağlayan ayettir. Bu konuda da mutlak doğru kararın Allah tarafından el kesme olarak verildiği Hakîm isminin kullanılmasından da anlaşılmaktadır.
Mâide 38’de olduğu gibi, Allah’ın Azîz ve Hakîm isimlerinin birlikte geçtiği diğer ayetlere baktığımızda benzersiz güç ve otoriteyi elinde bulunduran üstünlüğünün ortaya konulduğunu görmek mümkündür:
وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ ۚ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Yaratmayı başlatan, sonra da tekrarlayan odur. Tekrar yaratmak onun için daha da basittir. Göklerde ve yerde en yüce örnekler O’na aittir. O üstündür, doğru karar verendir. (Rûm 30/27)
وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Göklerde de yerde de büyüklenme hakkı sadece O’ndadır. Azîz ve Hakîm olan O’dur. (Câsiye 45/37)
وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِن شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِن بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَّا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّـهِ ۗ إِنَّ اللَّـهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ve arkasından yedi deniz eklense yine de Allah’ın sözleri bitmez. Allah güçlüdür, doğru karar verir. (Lokmân 31/27)
Azîz ve Hakîm kullanımının önemini bildirmesi bakımından aynı olaydan bahseden üç ayet oldukça önemlidir. Bunlardan ilkinde Azîz ve Hakîm ifadeleri kullanılmıştır:
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّـهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Bak Musa! O Allah benim; güçlü olan ve doğru karar veren Allah. (Neml 27/9)
Diğer iki ayet ise bu ifadeleri açıklamaları bakımından dikkat çekicidir:
إِنَّنِي أَنَا اللَّـهُ لَا إِلَـٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Ben! Evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Sen, bana kulluk et ve benim zikrim için namazı düzgün ve sürekli kıl! (Tâhâ 20/14)
يَا مُوسَىٰ إِنِّي أَنَا اللَّـهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
…Bak Musa! Ben Allah’ım, bütün varlıkların Rabbiyim. (Kasas 28/30)
Bu ayetler birlikte değerlendirildiğinde Azîz ve Hakîm kullanımının anlamı, kendisinden başka ilah olmayan ve her şeyin Rabbi (sahibi) olup yalnız kendisine kulluk edilen şeklinde detaylandırılmıştır. Dolayısıyla Azîz ve Hakîm olan yani kendisinden başka ilah olmayan üstün ve yalnız kendisine kulluk edilerek her hükmüne boyun eğilmesi gereken Allah tarafından belirlenmiş bir cezanın tartışmaya ve yoruma açık olması düşünülemez. Allah’ın Azîz ve Hakîm sıfatlarının belirtildiği bir ayette emredilen ceza için “Kur’an’ın ihdas ettiği bir ceza değil, Kureyş’in uyguladığı ve Kur’an’ın önünde bulduğu bir ceza geleneği” satırlarını yazabilmek de olacak iş değildir. Kaldı ki Kur’an’ın hiçbir hükmü için bu ifadeler kullanılamaz.
Böylece ayette geçen bütün ifadelerin anlamlarını Kur’an’ın bizzat kendisinden öğrenmiş olduk. Görüldüğü üzere ayetteki her bir kavram bu ayetle ilgili olarak ortaya atılan iddiaları defalarca kez çürütmeye fazlasıyla yeterlidir. Elbette Allah’ın kendisine vahyettiği kitabı en güzel şekilde hayata geçiren Nebîmizin uygulamalarının da tüm bu öğrendiklerimize uygun olması gerekir. O halde artık Nebîmizin bu ayeti nasıl hayata geçirdiğini ilgili rivayetlerden görmeye başlayabiliriz.
Erdem Uygan