Bu makale, Mâide 38. ayette geçen her bir kavramın Kur’an’da nasıl kullanıldığını incelediğimiz e-kitap çalışmamızın “nekâl” kelimesiyle ilgili olan bölümüdür. Konunun tüm detayları hakkında bilgi edinmek isteyenler sözünü ettiğimiz kitabımıza şu linkten ulaşabilirler:
Mâide Suresi 38. ayette nekâl kelimesi şu şekilde yer almaktadır:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِّنَ اللَّـهِ ۗ وَاللَّـهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini kesin ki kazandıklarına karşılık bir cezâ, Allah tarafından bir nekâl olsun. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. (Mâide 5/38)
نكال Kelimesi ve Kur’an’daki Kullanımları
Mâide Suresi 38. ayette geçen bir diğer ifade نكالا nekâlen ifadesidir. نكل nekele kök harflerinden türetilmiş kelimeler Kur’an’da 5 ayette karşımıza çıkmaktadır. Bu ifadenin anlamı öğrenildiğinde ayetle ilgili ortaya atılan şu iddialar da çürütülmüş olur:
- “Ayette kastedilen, hırsızlık yapmak isteyen kişinin bu imkandan yoksun bırakılmasını temin etmektir.”
- “Ayetteki kesme emri hırsızlığa karşı tedbir olması için gücün kesilmesi anlamındadır.”
نكل nekele fiili “bağlamak, bukağılamak” anlamındadır. Binek hayvanının bukağısı (demir halka) veya bağı hayvanı engellediği için bunların ikisine de النكل nikl denmiştir. Çoğulu olan أنكال enkâl kelimesi bu anlamda Kur’an’da da kullanılır:
إِنَّ لَدَيْنَا أَنكَالًا وَجَحِيمًا
Bizim yanımızda bukağılar ve alevli ateş. (Müzzemmil 73/12)
Kelimedeki bu engelleme anlamı fiilin التنكيل tenkîl formunda, “işlenen bir suça, başkasına ibret olup o suçtan engelleyecek şekilde ceza vermek” şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kur’an’da تنكيل tenkîl şeklindeki bu kullanım da mevcuttur:
فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّـهِ لَا تُكَلَّفُ إِلَّا نَفْسَكَ ۚ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ ۖ عَسَى اللَّـهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ وَاللَّـهُ أَشَدُّ بَأْسًا وَأَشَدُّ تَنكِيلًا
Allah yolunda savaşa gir; sen sadece kendinden sorumlusun. Müminleri de özendir ki Allah, o kâfirlerin baskınını önlesin. Allah’ın baskını daha güçlü, ceza vermesi (tenkîl) daha ağırdır. (Nisa 4/84)
Kelime “caydırıcı olma” anlamında daha çok isim formunda نكال nekâl şeklinde kullanılır. Bu anlamı Kur’an’dan tesbit etmek mümkündür:
فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ
(Firavun) “Sizin en yüce rabbiniz benim!” dedi. Allah da onu, çağdaşlarına ve sonrakilere nekâl olacak şekilde cezalandırdı. (Nâziât 79/24-25)
Bu ayetlerde firavuna verilen cezanın nekâl olma özelliğinin o dönemde yaşayan ve sonradan gelecek olanlar üzerinde etkili olduğu ve bir cezâ olduğu görülebilmektedir. Nekâl kelimesinin kullanıldığı ayetlerde “o devirdekiler ve sonrakiler” şeklindeki ifadelerin kullanılması ve bir cezadan bahsedilmesi dikkat çekicidir:
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَوْا مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ
İçinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Onlara “Aşağılık maymunlar gibi olun!” demiştik. Bunu, o gün yaşayanlara ve arkadan gelenlere nekâl ve müttakîlere öğüt olsun diye yapmıştık. (Bakara 2/65-66)
Görüldüğü gibi nekâl ifadesi yine bir ceza için kullanılmakta ve bu ceza, cezalandırılan kişilere değil, onlardan başkalarına nekâl olmaktadır. Kelimenin engelleme anlamı düşünüldüğünde cezanın nekâl olmasının başkalarını aynı suçu işlemekten caydırıcı olması anlamına geldiği görülür.
نكال Nekâl – عبرة İbret Farkı
Mâide Suresinin 38. ayetindeki nekâl kelimesine bazı meallerde ibret anlamı verilmektedir. Oysa ibret kelimesi de Arapça’dır ve Kur’an’da biri fiil olmak üzere 7 kez karşımıza çıkmaktadır. Bu kullanımlara bakıldığında nekâl ile aralarındaki anlam farkı tesbit edilebilir. Nekâl ifadesinin sadece verilen cezanın bir özelliği olarak kullanılmakta olduğunu görmüştük. İbret ifadesi ise “birbirleriyle savaşan iki grup”, “rasullerin kıssaları”, “en’âm (koyun, keçi sığır, deve)”, “gece ve gündüzün çevrilmesi”, “ehl-i Kitap’tan küfre sapanların kendi yurtlarından kaçışları” gibi konular için kullanılmaktadır.
Cezanın nekâl olması, ceza verilen kişi için değil, o gün yaşayan ve daha sonra gelecek kişiler için zikredilmekteydi. İbret ise yukarıda sayılan konularda, “ulu’l elbâb, ulu’l ebsâr, siz, müminler, çekinenler” gibi kişiler için kullanılmaktadır. Yukarıda okuduğumuz nekâl ifadesinin geçtiği Nâziât Suresi 25. ayetinden bir sonraki ayette “ibret” ifadesi kullanılmaktadır:
فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ
Allah da onu, çağdaşlarına ve sonrakilere nekâl olacak şekilde cezalandırdı. Bunda, çekinecek olanların alacakları bir ibret vardır. (Nâziât 79/25-26)
İki kelime arasındaki, yukarıda belirttiğimiz farklar bu iki ayette de görülmektedir. Öncelikle nekâle ibret anlamı verilemeyeceği, ibret kelimesinin ayrıca kullanılmasından bellidir. Ayrıca nekâl çağdaşlar ve sonrakiler için, ibret ise çekinecek olan herkes için kullanılmaktadır. Nekâl sadece cezanın bir özelliğidir, ibret ise yaşanan tüm olayın bünyesinde taşıdığı (إِنَّ فِي ذَٰلِكَ) bir özelliktir.
Tüm bu farklardan da anlaşıldığı gibi ibret, bir olay veya durumdan çıkarılacak ders anlamında kullanılmaktadır. Kelime dilimizde de bu anlamı ile yer almaktadır. Nekâl ise suça verilen cezanın caydırıcı olduğunu belirtmektedir.
Bundan dolayı Mâide 38. ayette geçen nekâl kelimesi de ibret anlamında değildir. Tüm bu öğrendiklerimizden sonra ayetin anlamı şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِّنَ اللَّـهِ ۗ وَاللَّـهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Erkek sâriq ile kadın sâriqin ellerini kesin ki işledikleri suça karşılık bir cezâ ve Allah tarafından bir caydırma olsun. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. (Mâide 5/38)
Ayete göre nekâl olmak suçun değil suça verilen cezânın bir özelliğidir. Yani bu suçu işlemiş bir kişinin eli kesilecek ve verilen bu cezâ başkaları için caydırıcı olacaktır. Dolayısıyla ayette söylenmek istenen hırsızlık suçunun işlenmeyeceği bir toplum yaratmak olamaz. Bu suça verilen ceza başkalarını caydırma amacı taşımak durumunda olmalıdır. O da Rabbimizin emrettiği elin kesilmesi cezasıdır.
Ayrıca “ayetin ifade ettiği şey hırsızlık yapmak isteyeni bu imkandan yoksun bırakmaktır” ifadesi doğru olsa bile bunu hırsızlık (seriqa) yapamayacağı refah seviyesi yüksek bir toplum oluşturarak değil, bu suçu işleyene Allah’ın emrettiği el kesme cezasını vererek yapmak mümkündür. Çünkü nekâl (caydırıcı) olan şey verilen cezâdır. Toplum ne kadar zengin olursa olsun hırsızlık yapmak isteyen daima olacaktır.
Son olarak, mülkiyet hakkını tehdit eden bir suç, topluma karşı işlenmiş olduğundan cezânın nekâl olması da toplumun diğer fertlerini bu suçtan caydırmak içindir. El kesme cezası bu sebeple de seriqa suçunun tam karşılığıdır.
Erdem Uygan