Rivayet odur ki, Ebu Hanife sarhoşun tanımını yaparken “sarhoş yerle göğü, kadınla erkeği ayıramayacak derecede kafayı bulandır” demiş. 31 Aralık 2017 gecesi kahir ekseriyeti müslüman olan Türkiye’de tonlarca alkol tüketildiğinde şüphe yoktur. O gece belki felsefe yapma aşamasına gelen çok vatandaşımız olmuştur ama Ebu Hanife’nin tanımına uyan seviyeye kaç kişi ulaşmıştır bilemiyorum.
Ben Ebu Hanife’nin çizdiği sınırlardan da ileri seviyede bir sarhoşluk tanımı yapacağım ki bu dereceye varmak alkolle başarılacak bir iş değildir. Katı, sıvı, gaz, toz hiçbir kafa yapıcı madde insanı bu seviyeye taşıyamaz. Çünkü bu, kafayı bulmada öyle bir aşamadır ki, kıvamına geldiğinizde alırsınız elinize Allah’ın kitabını, ne çağdaş ne rahmetli hiçbir beşerin kitabına yapamayacağınız hakaretleri tefsir adı altında Allah’ın kitabına yaparsınız. Yapmakla da kalmayıp bir de buna ilim dersiniz.
“Muhammed Zeyneb’e aşık oldu, bunu içinde sakladı, bir Türk için namussuzluk kabul edilebilecek bu durum Kuran’ın indiği zamanda o toplum için normaldi, bunun Kuran’da geçiyor olması da bu sebepledir” dersiniz.
“Oraya buraya çekmeye gerek yok, Davud bir başkasının karısına göz koydu, Kuran bize bunu da anlatır” dersiniz.
“Kuran’da anlatılan hiçbir kıssanın gerçekliği yoktur, hepsi kurgudur” dersiniz.
“Kuran’a göre küçük bir kızla evlenmede bir sakınca yoktur ancak bunu bu gün kabul edecek değiliz, çünkü Kur’an tarihseldir” dersiniz.
“Kuran’da cariyelik de vardır ama Kuran’da var diye bunu bugün kabul edecek değiliz” dersiniz.
“Bakmayın mirasta erkek ve kız hislerinin ikili birli taksim edilmesine. Bugün için erkek kız eşit hisse sahibidir, zaten Allah’ın söylemek isteyip de söyleyemediği de budur” dersiniz.
“El kesme de neymiş! Kuran’ın indiği dönemde Allah’ın karşısında laftan anlayan medeni bir toplum olsaydı, Kuran’da bu tür hükümler olmazdı” dersiniz.
Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de sarhoşluğun bu derecesine ulaşanlar olduğunu biliyoruz. Bunu biliyoruz bilmesine de bu mübtelaların ne içerek neyi çekerek bu aşamaya geldiklerini bilmiyoruz.
Haklarını da vermek gerekirse dünyanın en cesur insanlarıdır bunlar. Çünkü bunların meydan okudukları ve savaş ilan ettikleri varlık doğrudan Allah’tır. Aşağıladıkları ve her daim hakaret ettikleri kitap da Allah’ın kitabıdır.
Felsefe yapma aşamasına gelenlerin, hatta yerle göğü ayıramayanların hesap verme gününde durumları ne olur bilmiyoruz ama tevbe etmeden öteye giderlerse bu son aşamaya gelenlerin, epey sıcak bir mekanın daimi meskunları olacaklarından eminiz. Eminiz çünkü her kelimesine teslim olduğumuz kitabımız şöyle demektedir:
Kim Rahman’ın Zikri’nden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, başına bir şeytan sararız; o, onunla beraber olur.
Şeytanlar bu gibileri yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.
Huzurumuza gelince (şeytanına) şöyle diyecektir: “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı kadar bir mesafe olsaydı! Bu ne kötü bir birliktelikmiş!”
Pişmanlığın bugün size bir yararı olmayacaktır, çünkü yanlış yaptınız. Bu azabı birlikte çekeceksiniz. (Zuhruf 43/36 vd.)