قَطَعَ – يَقْطَعُ – قَطْع
İster cisim, ister tasavvur olsun bir şeyi aralarında bir aralık ya da yarık oluşacak şekilde ayırmak, kesmek, bir cismin bazı parçalarını diğerlerinden ayırarak bölmek anlamına gelir. Kur’an’da bu kökten kelimeler 36 kez kullanılmıştır. Bu kullanımların 7 tanesi dışındakiler çeşitli bâblarda fiildir.
Sülâsî Mücerred Bâbı قَطَعَ
Kur’an’da fiilin bu bâbdaki kullanımlarından anlamını ortaya çıkarmak mümkündür. Birleştirmenin zıttı anlamında kullanılmıştır:
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّـهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّـهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ أُولَـٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Fâsıklar, Allah’a verdikleri sözün kesinleşmesinden sonra Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağı kopararak ve tabii düzeni bozarak sözlerinden cayanlardır. Zarar edenler işte onlardır. (Bakara 2/27)
Ayette geçen وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّـهُ بِهِ أَن يُوصَلَ ifadesi “Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler” anlamına gelmektedir. Kesme fiili “birleştirmeyi bozma” olarak kullanılmaktadır. Ayrıca kökünden ayıracak şekilde ağacı kesmek için de bu kelime kullanılmıştır:
مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّـهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ
Onlara ait bir hurma ağacını kesmeniz veya kökleri üzerinde dikili bırakmanız, Allah’ın onayı ile olmuştur. Bu, yoldan çıkanları rezil etmesi içindir. (Haşr 59/5)
Ayette قطع fiili ile ifade edilen ağaç kesmenin, bildiğimiz şekilde fizikî olarak ağacı kökünden ayırmak anlamında olduğu ayetin devamındaki أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا “veya kökleri üzerinde dikili bırakmanız” ifadesinden de anlaşılmaktadır.
Hırsızın (سارق) elinin kesilmesini emreden ayette de fiilin bu formu kullanılır ve elin bilekten kesilip koparılması emredilir:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِّنَ اللَّـهِ ۗ وَاللَّـهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini işlediklerine karşılık bir ceza olarak kesin ki Allah tarafından bir caydırma olsun. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. (Mâide 5/38)
Kur’an’da bu fiil ister mecaz olarak isterse gerçek anlamında kullanılsın, hepsinde kesip ayırma, koparma anlamları bulunmaktadır. Deyimsel ya da mecazî kullanımlar içerisinde en sık karşımıza çıkanlardan biri dört ayette geçen قطع دابره ifadesidir. İfade “ardını kesti, kökünü kuruttu” anlamına gelmektedir:
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ وَالْحَمْدُ لِلَّـهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Kendilerine hatırlatılanları unuttukları zaman önlerine her şeyin kapılarını açarız. Verilen nimetlerle şımardıkları bir sırada da onları aniden yakalarız. Hemen umutsuzluğa düşerler. Yanlış yapan o toplulukların kökü kesilir. Her şeyi güzel yapan yalnız Allah’tır. O, bütün varlıkların Rabbidir. (En’âm 6/44-45)
Ayette فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ifadesi “yanlış yapanların kökünün, ardının kesilmesi” anlamındadır. Deyimsel bir kullanım olmasına rağmen azaba uğratılan toplumun tamamen kesilip atılmasından, geriye kimsenin kalmamasından bahsedildiği açıktır. Yani kelimede yine kesip koparma anlamı görülmektedir. Yine ister mecaz, ister gerçek anlamda okunsun, fiildeki kesip koparma anlamının açıkça görüldüğü bir diğer ayet şöyledir:
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ
Sonra şah damarını koparırdık. (Hâkka 69/46)
Fiilin mecaz kullanımlarından biri olan aşağıdaki ayette de “doğru uygulamayı kesip yanlışa yönelme” anlamı görülmektedir:
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَ تَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنكَرَ…
“Siz doğru ilişkiyi keserek erkeklere yanaşıyor; bir de o çirkinliği toplu olarak yapıyorsunuz ha!”…(Ankebût 29/29)
Fiilin mecazen kullanıldığı bir diğer ayet de şöyledir:
لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَائِبِينَ
Allah bu desteği, âyetleri görmezden gelenlerin bir bölümünü ayırıp atmak veya boyun eğdirmek için verir ki kaybetmiş olarak geri dönsünler. (Âl-i İmrân 3/127)
Ayetteki “kaybetmiş olarak geri dönsünler” ifadesinden, “kâfirlerin bir bölümünü kesmek” ifadesindeki kesme fiilinin yine “parçayı bütünden ayırma” anlamında kullanıldığı görülmektedir. Bir diğer ayette de kesip koparma anlamı barizdir:
مَن كَانَ يَظُنُّ أَن لَّن يَنصُرَهُ اللَّـهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ
Kim Allah’ın, dünyada da âhirette de kendisine asla yardım etmeyeceği kanaatine varmışsa bir gerekçeyle göğe (Allah’a) yönelsin, diğer ilişkilerini derhal kessin ve baksın ki bu yol kendini bunaltan şeyi gerçekten giderecek mi yoksa gidermeyecek mi? (Hacc 22/15)
Kelime ayrıca Türkçe’ye de “katetmek” şeklinde girmiş olan, bir nehri, bir vadiyi yararak geçmek anlamında kullanılır. Kur’an’da bu anlamdaki kullanımını da görmek mümkündür:
وَلَا يُنفِقُونَ نَفَقَةً صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللَّـهُ أَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Az olsun, çok olsun yaptıkları her harcama ve katettikleri her vadi mutlaka lehlerine yazılır. Bu, Allah’ın onları yaptıklarından daha güzeli ile karşılaması içindir. (Tevbe 9/121)
Kelime bu formda (sülasî mücerred) fiil kullanımlarının dışında, bir ayette ism-i fâil olarak قاطعة şeklinde “bir işte son kesin kararı veren” anlamında, bir ayette de ism-i mef’ûl olarak لا مقطوعة şeklinde “kesilmeyen, kesintiye uğramayan” anlamında karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Türkçemize de girmiş olan kara parçası anlamındaki “kıta” kelimesi bu köktendir ve Ra’d Suresinin 4. ayetinde bu anlamda kullanılmaktadır. Yine “geceden bir parça ” ifadesinde de 3 ayette قطع kelimesi kullanılmaktadır.
Kelimenin geçtiği ayetlerde mef’uller (kesilen şeyler) maddi varlıklarsa kesme işlemi de fiziksel olmaktadır. Kesilen şeyler soyut bir kavramlarsa kesme de fiziksel değildir. Kesme işleminin soyut bir kavram için kullanılmasının, onun kesip koparma, kesilen kısmın diğerinden ayrılması anlamından bir şey kaybettirmediği ayetlerden de net bir biçimde görülebilmektedir. Nitekim bu durum Türkçemizde de aynıdır. Mesela “et kesmek” ile “sözü kesmek” cümleleri, kesilen şeylerin farklı olmasından dolayı fiziksel ve soyut kesmeye birer örnektir. Her ikisinde de kesme fiilinin kullanılmış olması fiilin anlamında değişikliği gerektiren bir durum değildir.
Tefe’ul Bâbı تَقَطَّعَ
Fiilin bu bâbdaki kullanımlarında da anlamda bir değişiklik yoktur:
إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ
Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerini takip edenleri terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kesilmiştir. (Bakara 2/166)
Önceki ayetten okunduğunda Allah’la aralarına koydukları aracılara uyanların ahiretteki durumları anlatılırken aralarındaki bağların kopmuş olacağı تقطع fiili ile anlatılmaktadır. Yani fiilin bu formunda da “kesilip ayrılma, kopma” anlamı barizdir.
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَىٰ كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ ۖ وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ ۚ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
Size verdiklerimizi arkanızda bırakıp ilk önce yarattığımız gibi karşımıza tek tek geldiniz. İşlerinizde size eşlik edeceklerini iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda göremiyoruz. Aranız kesilmiş; iddia ettikleriniz kaybolmuşlar. (En’âm 6/94)
Ayette aranız açılmış anlamında yine aynı fiil kullanılmış, “aranız kesilmiş” denmiştir. Bir başka ayette “kalplerin parçalanması” anlamında kullanılır:
لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذِي بَنَوْا رِيبَةً فِي قُلُوبِهِمْ إِلَّا أَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Kurdukları bina, kalpleri parçalanıncaya kadar içlerinden çıkmayacak bir şüphe kaynağı olmaya devam edecektir; Allah bilir, doğru kararlar verir. (Tevbe 9/110)
Yine “bölünme, ayrışma” anlamında fiilin bu formunun kullanıldığı iki ayetten biri şöyledir:
وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ ۖ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ
Ama din konusunda bölündüler; hepsi bize döneceklerdir. (Enbiyâ 21/93)
Tef’îl Bâbı َقَطَّع
Bu bâbın özelliği lâzım (nesne almayan) bir fiilili müteaddî (nesne alan) yapması veya müteaddî bir fiile bir nesne daha katmasıdır. Ayrıca anlama, fiilin abartılı olarak çok yapıldığı vurgusunu katar. Bu çokluk anlamı, fâilde (öznede) olabileceği gibi mef’ûlde (nesnede) de olabilir. Yani işi yapanların çokluğu vurgulanabileceği gibi yapılan işin çok olduğu da anlatılıyor olabilir. Kur’an’da قطع fiilinin tef’îl bâbındaki kullanımlarında da kesip koparma anlamında bir değişiklik olmadığı görülmektedir:
هَـٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِّن نَّارٍ يُصَبُّ مِن فَوْقِ رُءُوسِهِمُ الْحَمِيمُ
İşte Rableri konusunda çekişen iki düşman kesim; kâfir kesim için ateşten elbiseler biçilecek ve başlarından aşağı kaynar sular dökülecektir. (Hacc 22/19)
Ayette “ateşten elbise biçilecek” ifadesi قطّع fiiliyle dile getirilmiştir. Toplumu boylara, ümmetlere ayırma ifadesi için de iki ayette bu fiil tercih edilmiştir. Biri şöyledir:
وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا…
Onları on iki boya, her biri ayrı bir toplum (ümmet) olacak şekilde ayırmıştık… (A’râf 7/160)
Firavunun Musa (a.s)’a inanan sihirbazlar için savurduğu tehditleri içeren üç ayrı ayette de aynı ifade kullanılmaktadır. Bir tanesini görmemiz yeterli olacaktır:
لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ ثُمَّ لَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra kesinlikle hepinizi asacağım. (A’râf 7/124)
Hırsızlıkta olduğu gibi bir başka suçun cezası bildirilirken de el ve ayakların kesilmesi ifadesinde fiilin bu formu kullanılmıştır:
إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللَّـهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَن يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلَافٍ أَوْ يُنفَوْا مِنَ الْأَرْضِ ۚ ذَٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Allah’a ve elçisine karşı savaşan ve ortalığı birbirine katmaya çalışanların cezası öldürülmeleri veya asılmaları yahut ellerinin ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, dünyada uğrayacakları rezilliktir. Ahirette ise onları büyük bir azap beklemektedir. (Mâide 5/33)
Burada da kelimenin kesip koparma anlamı hem de bir suçun cezası olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca yeryüzünün parçalanması, bağırsakların parçalanması, akrabalık bağlarının koparılması anlamlarında da fiilin bu formu kullanılmıştır. Görüldüğü gibi fiilin bu bâbdaki kullanımlarında da hem soyut kavramların hem de somut, fiziksel nesnelerin kesilmesinden bahsedilmektedir. Ancak fiil, kök anlamı olan kesme, koparıp ayırma anlamından bir şey kaybetmemiş, fiziksel olsun olmasın her tür nesnenin kesilmesi için kullanılmıştır.
Aynı fiilin geçtiği aşağıdaki iki ayette ise kesme eyleminin bütünden koparmayı içermeyecek şekilde kullanıldığı görülmektedir:
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِّنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ ۖ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّـهِ مَا هَـٰذَا بَشَرًا إِنْ هَـٰذَا إِلَّا مَلَكٌ كَرِيمٌ
Dedikoduları kadının kulağına gelince davetçiler gönderdi. Onlara mükellef bir sofra hazırladı; her birine bir bıçak verdi. Sonra Yusuf’a: “Haydi yanlarına çık” dedi. Kadınlar Yusuf’u görünce büyülendiler ve ellerini kestiler. Dediler ki “Olmaz böyle şey! Allah için bu insan değil, olsa olsa değerli bir melek olur.” (Yusuf 12/31)
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ إِلَىٰ رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللَّاتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ ۚ إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ
Kral dedi ki “Onu bana getirin!” Elçi geldiğinde Yusuf şunları söyledi: “Efendine dön de sor bakalım, ellerini kesen kadınların derdi neymiş? Benim efendim (olan Allah) onların oyunlarını bilir.” (Yusuf 12/50)
Bazı kişiler bu ayetleri delil göstererek, ellerini kesen kadınların ellerinin kopmadığını dolayısıyla hırsızın elinin kesilmesinde de benzer bir kesme işleminin uygulanmasından bahsedildiğini öne sürmektedirler. Oysa bu ayetlerde elin kopmadığının anlaşılması ayetlerin konusu itibariyle öyle anlamanın zorunlu olmasındandır. Yani قطع fiilindeki kesme anlamı kesilen parçanın diğerinden ayrılmasını da içerir; ama bu anlamın her cümlede kullanılması zorunlu olması gerekmez. Burada belirleyici olan ayetin bağlamıdır. Bu ayetlerde kadınların ellerini kesip koparmadıklarını anlamamızın sebebi kullanılan fiil değil, ayette anlatılan konu ve içinde bulunulan durumdur. Bununla hırsızın elinin kesilmesini emreden ayeti aynı durumu anlatıyorlarmış gibi değerlendirmek aklen ve mantıken de uygun olmaz. Diğer bir deyişle bu ayetlerde ellerini kesen kadınların ellerini bileklerinden koparıp ayırmadıklarının belli oluşu Mâide 38. ayette “ellerini kesin” şeklinde açıkça emir kipinde gelen ifadenin de bu şekilde anlaşılacağının delili olamaz.
Ayrıca hırsızın elinin kesilmesi olayı bir suçun cezası olarak emredilmektedir. Tıpkı Mâide Suresi 33. ayetteki Allah ve Rasulü ile savaşan ve yeryüzünü fesada verenlerin suçunda olduğu gibi. Bir suçun cezası olarak emredilen el kesmenin yaşadıkları şaşkınlıktan dolayı sofradaki bıçakla ellerini kesen kadınlarla karşılaştırılması mümkün değildir. Eğer bu ayetlerden hareketle Kur’an’daki kesme fiillerine anlam verecek olursak firavunun sihirbazlar için söylediği el ve ayakların kesilmesi konusunun da bir tehdit değil şaka olması gerekir. Oysa ayetin devamındaki ifadeler firavunun ciddiyetini göstermektedir:
Ellerini kesen kadınlardan bahseden ayette kullanılan fiil ile firavunun tehditlerini içeren ayette kullanılan fiil aynıdır. Her ikisi de قطع fiilinin tef’îl bâbı olan قطّع fiilidir. Bu bâbın özelliğinin fâilin veya mef’ûlün fazlalığını bildirmesi olduğunu söylemiştik. Aynı anda elini kesen çok sayıda kadın olduğu için ve firavun aynı anda çok sayıda sihirbazı el ve ayaklarını kesmekle tehdit ettiği için fiil tef’îl bâbında gelmiştir. Bu ayetlerdeki kesme fiilleri her açıdan aynı oldukları halde kast edilenin birbirinden farklı olduğu çok açıktır. Bu ayetleri okuyan hiç kimse kadınların ellerini kopardığını veya firavunun el ve ayakları bıçakla çizmekle tehdit ettiğini düşünmeyecektir. Kelimelerin anlam çerçevelerini kullanıldıkları cümlelerin ve anlattıkları durumların belirlediği aşikârdır ve bu her dilde böyledir. Mutfaktan çıkan bir kişinin “annemin eli kesildi” demesiyle ameliyathaneden çıkan bir doktorun “hastanın eli kesildi” demesi arasında fark olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Erdem Uygan