Rabbimiz dünya hayatında bizleri ağır bir imtihandan geçireceğini bildirmektedir:
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ ۗ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek, sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz, bundan kaçış olmaz. Sen sabırlı davrananlara müjde ver. (Bakara 2/155)
Can, mal ve korku ile sınanacağımız bu imtihandan başarı ile çıkmanın tek yolu Rabbimizin sabır dediği, şartlar ne olursa olsun daima doğruları yaparak gösterilen aktif dirençtir. Bu esnada ortaya çıkan olumsuz şartlarla Allah’ın emrettiği şekilde mücadele etme eylemine de cihad denilmektedir. İşte savaş da bu olumsuzluklarla mücadelenin yani cihadın yöntemlerinden biridir. Hatta içinde savaşın da olduğu cihad, Rabbimiz tarafından karşılığında bağışlanma ve hem dünya hem de ahiret hayatında kazandıracak bir ticaretin konusu yapılmış, bu ticaretten elde edilen kâr da “büyük başarı” olarak adlandırılmıştır:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ تِجَارَةٍ تُنْجِيكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ وَأُخْرَىٰ تُحِبُّونَهَا ۖ نَصْرٌ مِنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Ey inanıp güvenenler! Acıklı azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? O ticaret, Allah’a ve elçisine tam güvenmeniz, Allah yolunda mallarınızı ve canlarınızı ortaya koyarak mücadele (cihad) etmenizdir. Bilseniz sizin için hayırlı olan budur. Bunlara karşılık Allah, günahlarınızı bağışlayacak ve sizi içinden ırmaklar akan bahçelere, güzel konaklara yerleştirecektir. Büyük başarı işte budur. Hoşunuza gidecek bir başarı da dünyada olacaktır: Allah’ın yardımı ve yakın zamanda bir fetih. İnanıp güvenenleri bunlarla müjdele. (Saff 61/10-13)
Bu ticarette taraflardan biri müminler yani Allah’a güvenenlerken, diğeri Allah’tır. Üstelik böylesi bir ticaret için Tevrat ve İncil’de de söz verilmiştir:
إِنَّ اللَّهَ اشْتَرَىٰ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنْفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ ۚ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ ۖ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالْقُرْآنِ ۚ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِعَهْدِهِ مِنَ اللَّهِ ۚ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُمْ بِهِ ۚ وَذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Allah, inanıp güvenenlerin kendilerini ve mallarını Cennete karşılık satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar; öldürürler ve ölürler. Bu Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verdiği gerçek sözdür. Sözünü Allah’tan daha iyi tutan kimdir? Öyleyse yaptığınız bu satıştan dolayı sevinin. Bu, büyük bir kurtuluştur. (Tevbe 9/111)
Çağımızda pompalanmaya çalışılan gerçek dışı, hayal ürünü, temelsiz ve duygusal söylemlerin aksine dünya hayatında barışın hakim olması mümkün değildir. Zira insan menfaatine düşkün ve dünya hayatını ahirete tercih eden bir varlık olduğundan menfaat çatışmalarının yaşanması kaçınılmazdır. Ayrıca her türlü kötülüğün yapılabileceği, her çeşit suçun işlenebileceği tek yer dünyadır. Ahirette insana böyle bir özgürlük tanınmayacaktır. Kısacası savaş her dönemde insanlığın gündeminde olmuş ve olmaya da devam edecektir. İşte bu sebeplerden dolayı hayatın bir parçası olan savaşı gerekli kılan şartlar da Rabbimiz tarafından Kur’an’da belirtilmiştir. Hatta bu şartlar oluştuğunda savaşmak Allah’ın açık bir emri, yani farzdır:
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Allah yolunda, sizinle savaşanlarla savaşın ve haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı yapanları sevmez. (Bakara 2/190)
Kur’an’da savaşı gerekli ve hatta zorunlu kılan durumlar dört başlık altında toplanabilir:
1. Üç Kırmızı Çizginin İhlali
Kur’an’da savaşı gerektirecek olan üç önemli ihlal Mümtahine Suresi’nde sıralanmıştır. Bunlar zaten, insanlık tarihi boyunca herkes tarafından bilinen ve kabul edilen evrensel hak ihlalleridir:
لَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ أَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَىٰ إِخْرَاجِكُمْ أَنْ تَوَلَّوْهُمْ ۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Allah, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışmamış ve sizi yaşadığınız yerlerden çıkarmamış kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah’ın yasakladığı şey sadece, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışanlara, sizi yaşadığınız yerden çıkaranlara ve çıkarılmanıza destek verenlere yakınlık göstermenizdir. Onlara yakınlık gösterenler yanlış yaparlar. (Mümtahine 60/8-9)
Bu ayetlere göre yakınlık gösterilmesi yasaklanan yani fiilî müdahaleyi hak edenler din özgürlüğünü ve kişinin kendi toprağında yaşama özgürlüğünü engellemiş ve engellemeye destek vermişlerdir. Bu engellemeyi yapanların dinleri ise konu edilmemiş, bu kişilerle ilişkilerimizi belirlemede din şartı öne sürülmemiştir. Müslüman da olsalar bu tür eylemleri yapanlarla savaşılması gerekir.
2. Ezilenlerin Çağrısı
Kur’an’da fiilî savaşı gerektiren durumlardan bir diğeri ezilmiş ve güçleri ellerinden alınmış toplumların varlığıdır. Bu kişilerin müslüman olmaları şartı yoktur. Ezilen insanların bulundukları durumdan kurtulmaları için savaşmak Allah yolunda savaşmak olarak değerlendirilmektedir:
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيرًا
Allah yolunda ve güçsüz bırakılmış çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda savaşmamak için ne gerekçeniz olabilir? Onlar(ezilenler) “Rabbimiz! Halkı yanlışlar içinde olan bu şehirden bizi çıkar, bize katından bir lider (veli) gönder, bize katından bir yardımcı gönder.” diye yalvarıp dururlar. (Nisâ 4/75)
Hatta ayetin devamında müminlerin bu yolda savaşanlar oldukları dile getirilirken aksi tutum sergileyenler, yani bu kişileri ezenlerin yanında olanlar, “kâfirlik edenler” (âyetleri görmezden gelenler) ve “şeytanların dostları” olarak tanıtılmakta, bu kişilerle savaşma emri tekrarlanmaktadır:
الَّذِينَ آمَنُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا
İnanıp güvenenler (müminler) Allah’ın yolunda savaşırlar, âyetleri görmezden gelenler (kafirler) ise o azgınların yolunda savaşırlar. Öyleyse siz, Şeytanın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır. (Nisâ 4/76)
3. İhanet
Daha önce kendileri ile barış anlaşması yapılmış bir topluluğun anlaşmayı bozma ve ihanetlerinden net bir bilgiye dayalı olarak endişe etmek de Kur’an’da barışı askıya alan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır:
وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ
Bir topluluğun hainlik yapacağından bilgiye dayalı olarak korkarsan, yaptıklarına karşılık anlaşmayı bozduğunu kendilerine bildir. Allah hainleri sevmez. (Enfâl 8/58)
4. Antlaşmayı Bozmak
Yapılan barış antlaşmasının bozulacağına dair emareler bile savaşı gerektiriyorsa antlaşmanın bozulması elbette savaş sebebi olarak görülecektir. Bu durum da Kur’an’da ayrıca bildirilmiştir:
أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَءُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۚ أَتَخْشَوْنَهُمْ ۚ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
Antlarını bozan ve Elçiyi yurdundan çıkarmaya kararlı olan bir toplulukla savaşmayacak mısınız? Hâlbuki sizden önce savaşı başlatan onlardır. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer inanıp güvenmiş kimselerseniz bilin ki Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır. (Tevbe 9/13)
Nitekim Medine’de Müslümanlarla aralarında sulh anlaşması bulunan Yahudilerden Kurayza oğulları, Hendek Savaşı’nda Müslümanlara ihanet ederek düşman safına geçmiş, Müslümanlar da onlarla savaşmaya başlamışlardı:
وَأَنْزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُمْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيق تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا
Allah, kitap ehlinden, düşmana arka çıkanları da kalplerine korku salarak kalelerinden indirdi, onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz. (Ahzab 33/26)
Ayette görüldüğü gibi güçlü kaleleri olması ve güçlü görünen düşmanın safına geçmiş olmaları Müslümanların bu ihaneti karşılıksız bırakmaları anlamına gelmemiş, onlarla savaşmaktan geri durmamışlardır. Böylece Allah kalplerine korku salmış ve o çok güçlü kalelerinden onları indirmiştir.
Görüldüğü üzere şartlar oluştuğu zaman savaş bir zaruret hatta Allah’ın kesin bir emridir. Çünkü insanların dinlerinin gereğini uygulama ve bulundukları yerde güvenle yaşama özgürlüklerinin ellerinden alınması kabul edilemeyeceği gibi tüm bunlara seyirci kalmak da kabul edilemez. Önemli olan savaşın Allah yolunda yapılması, yani Allah’ın meşru saydığı gerekçeler oluştuktan sonra savaşılmasıdır.
Erdem Uygan