Mâide Suresi’nin 38. ayetinde Arapça السارق es’Sâriq ve السارقة es’Sâriqa ifadeleri belli bir suçun fâilleri anlamında kullanılmakta ve bu kişiler için el kesme cezasının uygulanması emredilmektedir. Kelimeler dilimize “erkek hırsız” ve “kadın hırsız” olarak çevrilmektedir. Konunun detayına inilmeden sadece bu iki kelimeyi dilimize aktarmak hedeflendiğinde verilen bu anlamda bir yanlışlık yoktur. Ancak kelimeye Kur’an’ın yüklediği terim anlamı yine Kur’an’dan tespit edilmeye çalışıldığında Rabbimizin sâriq ve sâriqa dediği kişilerin hangi özellikleri taşıyan ne tür bir suç işledikleri ayrıntılı olarak görülebilmektedir. Bu makale, Mâide 38. ayette geçen her bir kavramın Kur’an’da nasıl kullanıldığını incelediğimiz e-kitap çalışmamızın sadece bu kavramla ilgili olan bölümüdür. Konunun tüm detayları hakkında bilgi edinmek isteyenler sözünü ettiğimiz bu çalışmamıza internet üzerinden kolayca ulaşabilirler: https://erdemuygan.com/2019/04/kuranda-hirsizlik-sucu-seriqa-ve-cezasi/

السارق es’Sâriq ve السارقة es’Sâriqa Kelimeleri ve Kur’an’daki Kullanımları

Mâide Suresi 38. ayet السارق es’sâriq ve السارقة es’sâriqa ifadeleri ile başlıyor:


وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِّنَ اللَّـهِۗ وَاللَّـهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Erkek hırsız (sâriq) ile kadın hırsızın (sâriqa) ellerini kesin ki kazandıklarına karşılık bir ceza, Allah tarafından bir caydırma olsun. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. (Mâide 5/38)

Bu iki kelimenin türetildiği سرق seraqa kök harflerinden türemiş kelimeler Kur’an’da 7 ayette 9 kez karşımıza çıkmaktadır. سرق seraqa fiili Arapça’da “kişinin alma hakkına sahip olmadığı bir şeyi gizlice alması yani çalması” anlamında kullanılmaktadır(1). Bu fiilin ism-i fâil formu olan سارق sâriq ve سارقة sâriqa kelimeleri de sırasıyla “erkek hırsız, kadın hırsız” anlamına gelmektedir. Bu kavram Kur’an’dan öğrenildiğinde cevapları kendiliğinden ortaya çıkacak olan iddialar şunlardır:

  • “Aç olduğu için bir ekmek çalan, çocuğu yesin diye mama çalan bir kişinin elini kesmek çok ağır bir cezadır. O halde ayetin maksadı hırsızın elini kesmek değildir.”
  • “Ayetin asıl vermek istediği mesaj hırsızlığın olmayacağı refah seviyesi yüksek bir toplum oluşturmaktır. Bu sebeple ayet hırsızlığı ortadan kaldıracak bir tedbir önermektedir.”

سرق seraqa fiilinin mastarı سرقة sirqa veya سرقة seriqa şeklindedir. Dolayısıyla Kur’an’ın sâriq dediği kişi seriqa suçunu işlemiş kişidir. Öyleyse yukarıdaki iddialara cevap verebilmek için Kur’an’ın سارق sâriq dediği kişinin nasıl bir suç işlediğini, diğer bir deyişle سرقة seriqa denilen hırsızlık suçunun hangi özellikleri taşıdığını Kur’an’dan tespit etmek gerekir.

فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ قَالُوا وَأَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ

(Yusuf) onların mallarını yüklettikten sonra su tasını öz kardeşinin yükü arasına koydu. Daha sonra bir tellâl yüksek sesle bağırdı: “Kervancılar! Siz hırsızsınız (لسارقون lesâriqûn).” Bunlar, onlara dönerek: “Neyi kaybettiniz?” diye sordular. “Kralın su tasını kaybettik” dediler… (Yusuf 12/70-72)

Yusuf (a.s.) bir plan yaparak kralın su tasını öz kardeşinin yükünün içine koymuş ve bundan dolayı üvey kardeşlerinin hırsız (sâriq) sanılmalarını sağlamıştır. Kendilerine ait olmayan bir eşyayı gizlice almış olan kişilere ayette سارقون sâriqûn denmiştir. Ayete dikkatle bakıldığında seriqa türünden bir hırsızlık suçunun özelliklerinin de sıralandığı görülebilir. Ayetteki مَاذَا تَفْقِدُونَ “neyi kaybettiniz” ifadesi bir malın sahibinden gizlice alındığını göstermektedir. Yine “kralın su kabı” صُوَاعَ الْمَلِكِ ifadesi malın başkasının mülkiyeti altında ve korunan bir mal olduğunun yanısıra belli bir ekonomik değere sahip olduğunu da belirtmektedir(2). 76. ayetten de bir suça seriqa türünden bir hırsızlık denilebilmesi için taşıması gereken özelliklere bir yenisinin eklendiğini görebiliriz:

فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَاءِ أَخِيهِ

Yusuf, öz kardeşinin yükünden önce ötekilerinin yüklerinde arama yapmaya başladı. Sonra tası öz kardeşinin yükünden çıkardı… (Yusuf 12/76)

Kralın su kabının Yusuf Aleyhisselamın öz kardeşinin yükünden çıkmış olması, eyleme konu olan malın bulunduğu yerden izinsiz ve gizlice alınarak başka bir yere nakledildiğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu da hırsızlık (seriqa) suçunda bulunması gereken özelliklerden biri olarak anlaşılmalıdır. Özet olarak yukarıdaki ayetlere göre bir suçun seriqa olarak değerlendirilmesi için şu şartları taşıması gerekir:

“Koruma altında olan başkasının mülkiyetindeki belli bir ekonomik değer taşıyan bir malın, sahibinin izni olmaksızın gizlice bulunduğu yerden alınması ve başka bir yere intikal ettirilmesi.”(3)

Malın korunuyor olması, suçun gizli yapılıyor olması, malın ekonomik bir değer taşıması, seriqa türündeki hırsızlığın mülkiyet hakkına yönelik bir saldırı olduğunu ortaya koymaktadır. Malın bir başka yere nakledilmiş olması da suçun tasarıdan tatbikata dönüştüğünün göstergesidir. Kelimenin mecaz olarak kullanıldığı ayette bile çalınan şeyin korunuyor, çalanın da eylemi gizlice yapıyor olduğu görülebilmektedir:

وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ  إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ

Göğü, taşlanmış şeytanların hepsinden koruduk. Ancak kulak hırsızlığı (اسْتَرَقَ السَّمْعَ) yapan olabilir, onu da hemen parlak bir ateş parçası takip eder. (Hicr 15/17-18)

Bu suçun mülkiyet hakkının ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu Mâide 38. ayetteki جَزَاءً بِمَا كَسَبَا “kazandığına karşılık bir ceza olarak” ifadesinde de görmek mümkündür. Diğer bir ifadeyle, yukarıdaki tanıma girecek özellikleri taşıyan seriqa suçunun, kişinin mülkiyet hakkına yönelik bir suç olduğunu Mâide 38. ayetteki bu ifade teyid etmektedir. Burada fâilin yaptığı şeyin başkasının mülkiyetindeki bir malı haksız bir biçimde kendi mülkiyetine geçirmek olduğu açıktır.

Kısacası Kur’an’da el kesme cezasını gerektirecek seviyedeki hırsızlık suçu yani seriqa bu sayılan şartları taşımalıdır. سارقون sâriqûn ifadesi ayette bu fiili işleyenler için kullanılmaktadır. Bir kişiye sâriq denilebilmesi için suçun sabit olması yani bir araştırma ve yargılamanın yapılmış olması gerekir. Yusuf Suresi 71. ayette bir iddia olarak ortaya atılan seriqa suçunun gerçekleştiğinin tespiti için de bir araştırma yapıldığı, suç sabit olunca cezanın tahakkuk ettiği yine 76. ayette görülmektedir:

فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَاءِ أَخِيهِ

Yusuf, öz kardeşinin yükünden önce ötekilerinin yüklerinde arama yapmaya başladı. Sonra tası öz kardeşinin yükünden çıkardı… (Yusuf 12/76)

Mâide Suresi 38. ayette de işte bu seriqa denilen türdeki hırsızlık suçunu işleyen erkek ve kadın hırsızdan (sâriq ve sâriqa) bahsedilmektedir. Yani ayetin devamında söylenecek olan şeyler bu kişilerle ilgilidir. Böyle isimlendirildiklerine (sâriq – sâriqa) göre yakalanmış, yargılanmış ve suçun yukarıda tarif edilen tüm özelliklerini barındırdıkları tespit edildiği için suçlu bulunmuş olmaları gerekir. Kısacası ayet seriqa fiilinin tüm şartlarını barındıran türden bir sâriq olarak hüküm giymiş kişilere hangi cezanın verileceğini bildirmektedir. Bu sebeple iddia edildiği gibi “ayet tedbir amaçlı” bir içeriğe sahip değildir.

İşlenen suçta yukarıda sayılan şartların tamamının bulunmaması suçu seriqa seviyesine ulaştırmayacağından el kesme cezasını ortadan kaldırır. Diğer bir deyişle, bu şartlardan birini dahi barındırmayan bir hırsızlık suçu seriqa olarak adlandırılamayacağı için bu suçu işleyene de sâriq denmez. Dolayısıyla bu kişiye el kesme cezası uygulanmaz. Meselâ “seriqa” seviyesine yükselmemiş hırsızlık suçlarına kapkaç, dolandırıcılık, yağma, gasp, zimmet v.b. suçlar örnek gösterilebilir. Bunlarda suç başkasının mülkiyet hakkını ortadan kaldırıcı bir eylem değil, belli bir mala yöneliktir. Bu yönleriyle seriqadan ayrılır, başka kelimelerle isimlendirilirler. Lisân’ul-Arab’da السارق sâriq kelimesinin anlamı verilirken konu şöyle dile getirilir:

السَّارِقُ عِنْدَ الْعَرَبِ مَنْ جَاءَ مُسْتَتِراً إِلَى حِرْزٍ فَأَخَذَ مِنْهُ مَا لَيْسَ لَهُ، فَإِنْ أَخَذَ مِنْ ظَاهِرٍ فَهُوَ مُخْتَلِس ومُسْتَلِب ومُنْتَهِب ومُحْتَرِس، فَإِنْ مَنَعَ مِمَّا فِي يَدَيْهِ فَهُوَ غَاصِبٌ

“Araplarda sâriq korunaklı bir yere gizlice gelip kendine ait olmayan bir şeyi alan kişiye denir. Bunu gizli değil de açıktan yaparsa, o zaman ona kapkaççı, gaspçı, yağmacı gibi isimler verilir. Kişiyi elindeki malından engellerse o gâsıptır.”

Suç ve Ceza Uygunluğu isimli çalışmasında seriqa suçunu Yusuf Suresi’nin ayetlerinden hareketle tarif eden Dr. Suat Erdoğan bu konuyu şöyle açıklığa kavuşturmaktadır:

“… Nitekim suça konu olan malın belli bir limitin altında kalması, dayanıklı olmayan, kısa sürede bozulan türden olması, mülkiyet hakkı ihlali konusunda şüphe uyandırır. Başka bir deyişle bu nitelikteki mallarla mülkiyetin varlığından söz edilemez. Konuyu örnek üzerinden açıklamak gerekirse, kapkaç (ihtilas), emniyeti suistimal, zimmet, dolandırıcılık, yağma (nühbe) v.b. suçlarda hırsızlık (seriqa) suçunun oluşması için gerekli şartların tam olarak bulunmaması dolayısıyla, fiil suça konu olan mal varlığına yönelik bir ihlal seviyesinde kalmakta, mülkiyet hakkını ihlal seviyesine ulaşamamaktadır. Bu tür suçlarda failin hedefi doğrudan mala yöneliktir. Tüm şartların bulunduğu hırsızlık (seriqa) suçunda ise fail çoğu zaman belli bir malı hedef almaz, dolayısıyla bu durumda fiil mala yönelik saldırının ötesinde, başkasının mülkiyet ve tasarruf hakkını yok etmektedir. Bu yapının kapkaç, yağma, gasp, zimmet v.b. suçlarındaki ihlalin ötesinde bir hak ihlaline sebebiyet verdiği açıktır.”(4)

İşlenen suç, seriqa kapsamına girmesi için tüm şartları bünyesinde barındırıyorsa suça konu olan malın değerinin bir önemi yoktur; zira suçun seriqa olabilmesi için zaten malın belli bir değer taşıması gerekir. Bu durumda suçun cezası el kesme olarak uygulanır. Tersine, bu şartlardan herhangi birini taşımayan bir hırsızlık ne kadar büyük miktarda mal için yapılırsa yapılsın seriqa olamayacağı için failleri de sâriq olmayacaklar ve el kesme cezası uygulanmayacaktır.

Dolayısıyla Mâide 38. ayet dile getirildiğinde bir “ekmek çalan kişinin de eli mi kesilecek” türünden aceleci söylemlerin bir değeri yoktur. Ekmek kısa sürede bozulacak bir tüketim maddesidir. Ekmek çalmak, ekmeği çalınan kişinin mülkiyet hakkını ortadan kaldırmaya yönelik bir eylem, yani nitelikli bir seriqa suçu değil, adî hırsızlıktır. Böyle bir fiile Mâide 38. ayete göre de el kesme cezası verilemez çünkü burada işlenen suç seriqa olmayacağından bu ayetin kapsamına girmez.

Ayetin “kimsenin hırsızlık yapmaya ihtiyaç duymadığı, refah seviyesi yüksek bir toplum oluşturma amaçlı indirildiği” iddiasının da temelsiz olduğu aşikârdır. Zira ayet adî hırsızlık suçlarından değil, kişinin mülkiyet ve tasarruf hakkını ortadan kaldırmaya yönelik nitelikli bir suçtan bahsetmektedir. Bu türden hırsızlık suçları karın doyurmak amaçlı yapılmaz. Hatta fakir insanların yapabilecekleri işler de değildir. Seriqa olarak adlandırılabilecek hırsızlık suçu çoğu zaman planlama, araştırma, bilgi, silahlanma, savunma gibi pek çok hazırlık ve donanımı gerektiren nitelikli bir suçtur. Ayrıca Kur’an’ın bir ayetinde bu suçu işleyecek kişilere verilecek ceza konu ediliyorsa günün birinde bu suçun ortadan kalkmasını beklemek abes olur. İnsan olduğu sürece seriqa da dahil her tür suç işlenmeye devam edecektir. Ayetin “bu suçun önünü almanın mesajını verdiği” iddiası ne ayetin metnine, ne Kur’an’ın başka herhangi bir ayetine ne de Kur’an dışından da olsa en küçük bir delile dayandırılabilecek bir iddia değildir.

Erdem Uygan

  1. Ragıp el-İsfahânî, Müfredatü Elfâzi’l Kur’ân, Tahkîki Safvân Adnan Dâvûdî, Dimaşk-Beyrut, 1992,  سرق maddesi
  2. Bkz: Dr. Suat Erdoğan, Kur’an ve Sünnet Işığında Suç-Ceza Uygunluğu, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2014, s: 208.
  3. Detaylı bilgi için bkz. a.g.e. s: 209
  4. a.g.e s: 225,225