Kur’an’da Meryem validemizin İsa Aleyhisselama babasız olarak hamile kalması konusu pek çok ayette dile getirilir. Konuyla ilgili birbirinin benzeri olan iki ayetin, Meryem validemizin genital organlarında erkek üreme organı vazifesi görecek bir yapının da bulunduğuna dair ifadeler içerdiği yorumu yapılmaktadır. Böylece Kur’an’da, İncil’de ve hatta Tevrat’ta geçen bu olağanüstü olayın aslında bugün bilimsel olarak açıklanabileceği öne sürülmektedir. Böyle bir iddia ortaya atmak, aynı zamanda Meryem validemizin yaşadığı bu olayın her an bir başka kadının da başına gelebileceğini, hatta Meryem validemizden önce de birilerinin başına gelmiş olabileceğini söylemek anlamına gelir. Peki bu gerçek olabilir mi? Yani Kur’an’a baktığımızda, gerçekten de Meryem validemizin hermafrodit bir yapıda olduğuna, yani genital organlarında erkek üreme organının işlevini görecek ve kendi kendini dölleyecek bir fiziksel yapının bulunduğuna herhangi bir işaret görmek mümkün müdür?

İddianın dayandırıldığı iki ayet Enbiyâ Suresinin 91 ve Tahrîm Suresinin 12. ayetlerdir; özetle şöyle söylenmektedir:

“Tahrîm Suresi 12. ayette Meryem validemize ruhun üflenmesi olayından bahsedilirken “onun içine” anlamına gelen فيه (fîhi) ifadesindeki müzekker (eril) zamir Meryem validemizin genital bölgesi anlamına gelen ferc فرج kelimesine gitmektedir. Aynı ifade Enbiyâ Suresi 91. ayette ise فيها (fîhâ) şeklinde müennes (dişil) zamirle gelmekte ve yine ferc kelimesini göstermektedir. O halde bu ayetler, Meryem validemizin vücudunda dişi üreme organlarının yanısıra onu dölleyebilecek erkek üreme organına ait dokuların da bulunduğuna işaret etmektedirler. Bu da günümüzde hermafrodizm olarak bilinen durumdur. Çünkü bu durumdaki bir kadın aslında tam bir dişidir ve hermafrodit olduğunun kendisi de farkında değildir. Meryem validemiz de böyle olmalıdır. Bu duruma işaret etmesi Kur’an’ın bir mucizesidir.”

Bazı meal yazarları ise Tahrîm Suresindeki eril zamirin de Enbiyâ Suresindeki dişil zamirin de bizzat Meryem validemizi (ferc kelimesini değil) gösterme ihtimalinin bulunduğunu ileri sürerek Meryem validemizin hermafrodit yapıya sahip olabileceğini söylemişlerdir.

Konuyla ilgili benzer bir yorum ve çıkarımı müfessir Elmalılı Hamdi Yazır da dile getirmiş ve Tahrîm Suresi 12. ayetin tefsirinde şunları söylemiştir:

“Bu ayetin muhtevası bize şu fikri vermektedir: Demek ki bir erkeğin sulbünde meni hücresi, bir kadının rahminde yumurtalık hücresi nasıl yaratılıyorsa, bakire Meryem’in rahminde ikisi de öyle bir Rabbânî emirle yaratılıvermişti. Buna göre Meryem o üfürülme anında hem dişi hem erkek özelliğini toplayan fevkalade bir seçimle, ‘seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti (Âl-i İmrân 3/42)’ buyrulduğu gibi âlemin kadınlarında görülmemiş bir üstünlükle seçilerek, dıştan bir aşılamaya muhtaç olmaksızın kendine görünen ruhun (Cebrail’in) üfürmesinden gebe kalmıştı. Bu ayetin Enbiyâ Suresinde geçen benzerinde … zamirlerin hepsi müennes olduğundan فيها zamirinin de semâî (işitmeye bağlı) müennes olan ferc kelimesine gönderilme ihtimali olmakla beraber diğer zamirlerden ayrılmaması için Meryem’in kendisine gönderilmişti. Halbuki burada müzekker zamiriyle فيه buyurulmuş ve bu suretle diğer zamirlerden ayrılmış olmakla, dönüş yeri itibariyle elbette dikkati çekmektedir. Doğrusu, söz konusu zamirin ferce gönderilerek Enbiya 91. ayette bulunan فيها yı tefsir etmiş olmasıdır…. ‘Kanitin’ cem’i müzekker sîgası olmakla, Meryem ‘kânet’in altında ‘hiye’ zâmiri ile müennes (dişi) olarak ifade edilirken, erkek olan ‘kânit’lerden sayılarak, aynı zamanda hem dişi hem erkek vasfını biraraya toplayıcı bir halde gösterilmiştir.”

Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zehraveyn Yayıncılık, Tahrim Suresi 12. ayet tefsiri, c:8 s: 170

Konuyla ilgili görüşler bu şekildedir. Bizim konumuz ise ilgili ayetlerin metnine bakıldığında böyle bir yorumun yapılmasının mümkün olup olmadığı yönünde olacaktır: Tahrîm Suresi 12. ayet şöyledir:

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ

Allah, fercini korumuş olan İmran kızı Meryem’i de örnek verir. Onun (fercinin) içine ruhumuzdan üflemiştik. O Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. İçten boyun eğenlerdendi. (Tahrîm 66/12)

Konumuz açısından kilit nokta, ayetteki “onun içine ruhumuzdan üflemiştik” ifadesinde “o” zamirinin Meryem validemize mi yoksa onun genital bölgesini ifade eden “ferc” kelimesine mi gittiğidir. Çünkü eğer Meryem validemiz kast ediliyorsa bu eril (müzekker) bir zamirle yapılmış demektir ki Enbiya 91. ayette aynı ifade dişil (müennes) zamirle gelmektedir. O zaman bu durum Meryem validemizde erkeklik görevini yapacak dokular olduğuna işaret sayılabilir. Ya da bu ayette zamir müzekker (eril) bir kelime olan ferc kelimesine gidiyorsa o zaman Enbiyâ 91. ayette de aynı kelimeye giden dişil zamir kullanılmıştır o halde yine Meryem validemizin hermafrodit olduğuna işaret sayılmalıdır.

Arapça bakımından, ayette “onun içine” diye çevrilmiş olan فيه (fîhi) ifadesindeki ه (hu) zamirinin kendisine en yakın müzekker (eril) kelime olan فرج (ferc) kelimesinden başka bir yere götürülmesi mümkün değildir. Çünkü Arapçanın en temel kurallarından biri, zamirlerin kendilerine en yakın isimlere götürülmesi gerektiğidir. Ayrıca Arapça’da kelimeler eril (müzekker – maskülen) ve dişil (müennes – feminen) olarak iki kısma ayrılırlar. Eril kelimeler için eril zamirler, dişil kelimeler içinse dişil zamirler kullanılır. Ayetteki فيه fîhi ifadesinde kullanılan zamir eril kelimeler için kullanılan “o” anlamındaki ه (hu) olduğundan gideceği yerin de eril bir kelime olması gerekir. Bunun için de eril bir kelime olan ferc kelimesinden başka bir ihtimal yoktur. Kısacası “onun içine ruhumuzdan üflemiştik” derken anlatılanın Meryem validemizin “ferci” dışında bir şey olması mümkün değildir. Zamirin ferce değil de direkt Meryem validemize gitmesi için ه (hu) değil ها (ha) olması gerekirdi. Nitekim ayetin devamında “onun Rabbi” derken Meryem validemizin Rabbi kast edildiği için dişil zamir kullanılmış ربها (Rabbihâ) denmiştir. Bu durum فيه (fîhi)deki zamiri ferce götürmenin gerektiğini ortaya koyan bir diğer delildir. Zira aynı ayette geçen biri erkek biri dişi iki zamirin de Meryem validemize gitmesi mümkün değildir. Yani ayette “onun içine” ifadesi ile söylenenin “fercin içine” olduğu anlaşılmaktadır. Yani rahmin içinde gelişmekte olan İsa aleyhiselamdan bahsedilmektedir.

Diğer ayetimiz Enbiyâ 91’de aynı durum anlatılırken şu ifadeler kullanılmıştır:

وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ

Ve fercini korumuş olan; onun içine ruhumuzdan üflemiştik, onu ve oğlunu çağdaşlarına bir belge yapmıştık. (Enbiyâ 21/91)

Öncekinin aksine bu ayette Meryem kelimesi geçmemektedir. Ayet, Meryem validemizi sıfatlayan ism-i mevsul ve sıla cümlesi ile başlamaktadır: Dolayısıyla “onun içine” derken فيها (fîhâ – onun) ifadesindeki müennes (dişil) zamirin gidebileceği tek yer التي أحصنت فرجها (fercini korumuş olan) ifadesi ile kast edilen Meryem validemizdir. Zaten ayetin devamındaki وَجَعَلْنَاهَا (ve cealnâhâ) ve وَابْنَهَا (ve’bnehâ) “onu ve oğlunu kıldık” ifadelerindeki zamirler de tıpkı فيها (fîhâ)’daki gibi müennestir (dişil) ve onlar da فيها (fîhâ)’daki zamirin Meryem validemize yani التي (elletî) ifadesine gittiğinin en net göstergeleridir. Diğer bir deyişle “onu ve oğlunu” derken “o” ile kim kast ediliyorsa “onun içine” derken de “o” ile aynı kişinin kast ediliyor olması gereklidir. Bu sebeple ayetteki فيها (fîhâ – onun içine) ifadesiyle Meryem validemizin kendisi kast edilmektedir. Buradaki zamirin ferc kelimesine gitme ihtimali bulunmamaktadır.

Yani iki ayetten birinde eril, diğerinde dişil zamirlerin kullanılmış olması, zamirlerin döndükleri ifadelerin birbirinden farklı olmasındandır. Bu zamirlerin gidecekleri eril ve dişil kelimeler ayetlerin her ikisinde de mevcuttur. Sanki zamirlerin dönecekleri isimler ayetlerin en az birinde yokmuş gibi her ikisinin de Meryem validemizin şahsını veya her ikisinin de Meryem validemizin fercini kast ediyor olduğunu söylemek mümkün değildir. Hal böyle olunca da “Meryem validemizin genital bölgesi için hem eril, hem dişil zamirler kullanılıyor, o halde onda erkeklik görevini yapabilecek bir yapı vardı” sonucuna varmak ayetlerin metnine uygun düşmemektedir. Bu durum bir ihtimal ferc kelimesinin müennes (dişil) bir kelime olması durumunda kabul edilebilir olarak görülebilir. Ancak ferc kelimesinin müennes olduğuna dair herhangi bir sözlükte veya kaynakta bir bilgiye rastlanmamaktadır. Dolayısıyla ferc kelimesi ister Meryem validemiz isterse erkek veya kadın bir başkası için kullanılsın bu kelimeye dönecek olan bir zamir kullanılması durumunda bu, müzekker zamir olan ه (hu) olmak zorundadır. Bu kelimeye ها (hâ) zamiri ile dönüş yapılamaz. Bu sebeple Enbiyâ 91. ayetteki zamir bu kelimeye dönüyor olamaz.

Elmalılı Hamdi Yazır da Tahrîm 12. ayetteki فيه  ifadesindeki zamiri olması gerektiği gibi فرج ferc kelimesine göndermiştir. Ancak bu kelimeyi “semâî müennes” yani hakiki müennes olmadığı ve dişil alâmetleri taşımadığı halde müennes (dişil) kabul edilen bir kelime olarak nitelemesinin bir delili yoktur(1). Kaldı ki bize göre ferc kelimesi müennes bile olsa Enbiya 91. ayetteki فيها ifadesinin zamiri, devamındaki kelimelerin aldıkları zamirlerden dolayı, Tahrîm Suresinin aksine, ferc kelimesini değil Meryem validemizi göstermek durumundadır. Aynı sebepten Elmalılı’nın “Doğrusu, söz konusu zamirin ferce gönderilerek Enbiya 91. ayette bulunan فيها yı tefsir etmiş olmasıdır” yorumu da temelsiz kalmaktadır. Eğer bir tefsirden söz edilecekse Enbiyâ 91. ayette Meryem validemizin içine yapılan ruh üfleme eyleminin, Tahrîm 12. ayette “onun fercinin içine” yapıldığının belirtilmesiyile Tahrîm 12. ayetin sadece فيها ifadesini değil Enbiyâ 91. ayetin tamamını tefsir ettiğini söylemek daha doğru olur.

Ayrıca müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’ın yukarıda alıntıladığımız tefsirindeki “Kanitin’ cem’i müzekker sîgası olmakla, Meryem ‘kânet’in altında ‘hiye’ zâmiri ile müennes (dişi) olarak ifade edilirken, erkek olan ‘kânit’lerden sayılarak, aynı zamanda hem dişi hem erkek vasfını biraraya toplayıcı bir halde gösterilmiştir” ifadelerine de gerek Arapça gerekse Kur’an’ın iç bütünlüğü bakımından katılmak mümkün değildir. Burada ayetin sonundaki وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ (ve kânet min el’kanitîn – içten boyun eğenlerdendi) ifadesinden bahsedilmektedir. Buradaki القانتين el’kanitîn ifadesi müzekker (eril) çoğul bir kelimedir ve “boyun eğenler” anlamına gelmektedir. كانت kânet ise cümleye “idi” anlamını veren ve Meryem validemizi kast ettiği için müennes yapıda (dişil) olan bir kelimedir. Hamdi Yazır buradaki kânitîn ifadesinin müzekker olmasını yaptığı yoruma delil göstermektedir. Oysa “kanitlerden (içten boyun eğenlerden) oldu” ya da “kanitlerdendi” ifadesi daha önce de kanitler olduğunu belirten bir ifadedir ki Kur’an’da bu türden ifadeler sayısı hayli fazladır. Eğer ifade dişil olsaydı yani كانت من القنتات (kânet min el’kanitât) ifadesi kullanılsaydı o zaman daha önceki kanitlerin tamamının dişi olması gerekirdir. Çünkü Arapça’da bir topluluktan bahsederken dişil kalıbın kullanılması topluluğun tamamının dişi olması durumunda mümkündür. O toplulukta bir tane bile erkek varsa ifade eril gelmek durumundadır. Dolayısıyla burada kânet ifadesinin dişi olması kanitîn ifadesinin de dişi olmasını gerektirmediği gibi kanîtîn ifadesinin gelmesi de Meryem validemiz için eril bir ifade kullanıldığı anlamına gelmez, daha önceki kanitlerin erkekli dişili olduğunu gösterir. Nitekim şu ayette de durum aynıdır:

فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ

Biz de karısı hariç onu ve bütün ailesini kurtardık. Karısı (yanardağ) külleri altında kalanlardan oldu. (A’râf 7/83)

Burada da “karısı” ifadesi müennes (dişil) olduğu halde “küller altında kalanlar” ifadesi müzekkerdir (eril).

Netice itibariyle; incelediğimiz bu iki ayetin metnine dayanarak Meryem validemizin hermafrodit yapıda bir kadın olduğunu söylemek Arap dili kuralları gereği imkan dahilinde görünmemektedir. Ayetlerden birinde Meryem validemizin içine ruhun üflendiğinden bahsedilmekte, diğerinde Meryem validemizin fercinin içine ruh üflendiği belirtilerek konu detaylandırılmakta, “Meryem validemizin içine ama nereye?” sorusu cevaplanmaktadır. Ayetlerdeki zamirlerin erkek ve dişiliği tamamen döndükleri ifadelerin erkekliği ve dişiliğindendir. Aynı ifadeye râcî olmadıkları için de aynı şey için hem erkek hem dişi zamir kullanılmış denemez ve buradan bir hermafrodit yorumu yapılamaz.

Uzmanların söylemlerine göre bazı bitkiler de hermafrodit yapıda olduklarından kendi kendilerini dölleyebilmektedirler. Bu yüzden, Meryem validemizin hermafrodit olduğuna Âl-i İmrân Suresi 37. ayetteki şu ifade de delil olarak gösterilmektedir:

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا

Rabbi Meryem’i güzelce kabul etti ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi… (Âl-i İmrân 3/37)

Oysa bu ayet bu duruma delil olamaz. Çünkü Rabbimiz Adem Aleyhisselam için de aynı ifadeleri kullanmaktadır:

وَاللَّهُ أَنْبَتَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا

Sizi topraktan bitki gibi bitiren Allah’tır. (Nuh 71/17)

Dolayısıyla bu ifadelere bakılarak Meryem validemizde bitkilere has olan hem dişi hem erkek organlar olduğunu söylemek, Adem Aleyhisselam’da da bu özelliğin olması gerektiğini iddia etmek olacaktır.

Ayrıca, Kur’an’da Meryem validemizin erkeğin zıddı olan ve hiçbir şekilde erkeklikle ilgili bir özellik taşımayan tam bir kız cinsiyetinde olduğu, annesinin ağzından açıkça belirtilmektedir:

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَىٰ وَاللَّـهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنثَىٰ ۖ وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

Doğum yapınca, ne doğurduğunu Allah daha iyi bildiği halde “Rabbim! Kız doğurdum. Erkek kız gibi olmazdı ki! Ben ona Meryem adını verdim; onu ve soyunu, taşlanan şeytandan korumanı bekliyorum.” dedi. (Âl-i İmrân3/36)

Burada hermafrodit olan bir dişinin bu özelliğini kendisinin bile fark edemeyeceği, dolayısıyla annesinin de bilmesinin mümkün olmayacağı öne sürülebilir. Ancak bu ifadeler ayettir ve böylece Allah’ın Kitabında Meryem validemizin her yönüyle bir kız olduğu kayda geçmiş bulunmaktadır.

Meryem validemizin diğer kadınlardan biyolojik ve fizyolojik olarak hiçbir farkı olmadığının en önemli delillerinden biri de şu ayettir:

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلَائِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَىٰ نِسَاءِ الْعَالَمِينَ

Bir gün melekler Meryem’e de şöyle seslendiler: “Meryem! Allah seni seçti, tertemiz yaptı ve çağdaşın olan kadınlara tercih etti. (Âl-i İmrân 3/42)

Allah Meryem validemizi diğer “kadınlara” tercih ettiğini bildirmektedir. Bu da başka birini de tercih edebileceğini yani diğer kadınlardan hiçbir farkı olmadığını gösterir. Bu ayete “diğer kadınlara üstün kıldı” şeklinde anlam vermek ayetin metnine uygun görünmemektedir. Zira اصطفى fiili seçmek anlamına gelir ki bu ayette iki kez geçmiş ve ilkine seçme anlamı verilmiştir. İkincisinde ise على harfi ceri ile kullanılarak “kimlerin içinden tercihle seçildiği” belirtilmiştir. Nitekim aynı fiilin aynı harfi cerle kullanıldığı aşağıdaki ayet tercih etmenin bu kullanıma en uygun anlam olduğunu gösterir:

أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ

Yani Allah kızları oğlanlara tercih mi etmiş? (Sâffât 37/153)

Kısacası, Âl-i İmrân Suresi 42. ayet tek başına bile Meryem validemizin yapısal olarak normal bir kadın olduğunu göstermektedir.

Asıl önemlisi; Kur’an’a göre İsa Aleyhisselamın babasız doğması kendisinden önceki Tevrat’ı tasdik etmesi için gerekli olan bir mucizedir. Böyle bir durumun sıradan insanların da başına gelebileceğini söyleyebileceğimiz bir karîneyi Kur’an’dan bulmamız mümkün görünmemektedir. Hatta ilahî kitaplar arası tasdik ilişkisi bakımından Meryem validemizin bir erkekle ilişkiye girmeksizin İsa Aleyhisselamı dünyaya getirmesi olayının yeryüzünde başka bir kişide daha görülmemesi gerekir:

وَقَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِم بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِۖ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ

Sonra onların izinden Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı tasdik etsin diye gönderdik. Ona da içinde bir rehber ve nur olan İncil’i, önündeki Tevratı tasdik etsin, çekinerek korunanlar için bir rehber ve öğüt olsun diye verdik. (Mâide 5/46)

Ayette İsâ Aleyhisselamın gönderilmesinin Tevrat’ı tasdik etmesiyle kendisine verilen İncîl’in Tevrat’ı tasdik etmesi birbirinden ayrılmaktadır. Diğer bir deyişle İsâ Aleyhisselamın hem kendisi doğumundaki özel durum sebebiyle, hem de ona verilen kitap olan İncîl, Tevrat’ı ayrı ayrı tasdîk etmektedir. Yukarıdaki Tahrîm Suresi 12. ayette Meryem validemizin Allah’ın kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmesi de bu durumu göstermektedir. Zaten Enbiyâ 91. ayette Meryem validemiz ve oğlunun o günkü insanlar için “ayet” olduklarının söylenmesi de yine Tevrat’taki ilgili konuyu tasdik etmeleriyle ilgili olsa gerektir. Nitekim bir başka ayette daha Meryem validemiz ve İsa Aleyhisselamın “ayet” yapıldıkları belirtilir:

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ

Meryemoğlunu ve annesini birer ayet yaptık. Oturmaya elverişli olan ve gözesi bulunan bir tümseğe yerleştirdik. (Mü’minûn 23/50)

Kur’an’daki Meryem validemiz ve İsa Aleyhisselamın “ayet” oldukları ifadesi Tevrat’ta da ayet kelimesinin tam karşılığı olan “alâmet” ifadesi ile anlatılmaktadır:

“Bunun için Rab kendisi size bir alâmet verecek; işte, bakire kız gebe kalacak ve bir oğul doğuracak ve onun adını İmmanuel (Allah bizimle) koyacak.”

İşaya, 7:14

Görüldüğü gibi İsa Aleyhisselamın bakire bir hanımdan dünyaya geleceği Tevrat ile bildirilmiş bir konudur. Bu sebeple ancak böyle bir doğumla dünyaya gelecek kişinin  Allah’ın nebîsi olacağı bilgisi İsraioğullarında vardır ve bu kişiyi beklemektedirler. Nitekim Matta İncilinin başlangıcında da Tevrat’taki bu ifadelere gönderme yapılmakta ve beklenen olayın gerçekleştiği şöyle ifade edilmektedir:

“Ve bir oğul doğuracaktır; ve onun adını İsâ koyacaksın; çünkü kavmini günahlarından kurtaracak olan odur. İmdi peygamber vasıtası ile Rab tarafından söylenen: ‘İşte kız gebe kalacak ve bir oğul doğuracak ve onun adını İmmanuel koyacaklar’sözü yerine gelsin diye hep bunlar vaki oldu.”

Matta, Bab1, 23

Dolayısıyla böyle bir doğumun Meryem validemizden önce gerçekleşmiş olması ve ondan sonra da başka birinde böyle bir olayın gerçekleşme ihtimalinin bulunması mümkün olmamalıdır. Meryem validemizden başkasında karşılaşılamayacak bir olayın da tıbben ve bilimsel olarak açıklanabilir olmasını beklemenin bir anlamı yoktur.

Şunu da söylemeliyiz ki uzmanların söylediklerine göre hermafrodit bir dişi tam bir dişidir, yani hermafrodizm çift cinsiyetlilik demek değildir. Dolayısıyla günümüzde bir tabib veya bilim adamının bu olayı hermafrodizm ile açıklamasında bir sakınca yoktur. Ancak bu iddianın ayetlerin metnine dayandırılması ve Meryem validemizin hermafrodit olduğuna Kur’an’dan delil olarak bu ayetlerin metnindeki zamirlerin gösterilmesinin problemlidir.

Kur’an’ın başlı başına bir mucize olması için Meryem validemizin tıbben açıklanabilir bir fizyolojik yapıda olduğuna değiniyor olması gerekmez. Bu yazıda ele aldığımız tahlillerle de ortaya çıkan, Kur’an’ın hiçbir yoruma yer bırakmadan her konuyu detaylarıyla anlatıyor olması, Meryem validemizle ilgili yapılan bu yorumlara bile şaşmaz inceliği ile izin vermediğinin tesbit edilebiliyor olması mucizelerin en büyüğü olduğunu gösterir. Böylesi bir incelik ve hassasiyet hiçbir kul yapısı metinde bulunamayacak bir özelliktir. Kur’an üzerinde metodik olarak yapılan her çalışma onun Allah’ın Kitabı olduğunu ortaya koymaktadır. İnsanı aciz bırakan Kitap böyle olur.

Erdem Uygan

(1) Semaî müennes için bkz: TDV İslam Ansiklopedisi Müzekker Müennes maddesi, c:32, s:243-245 veya https://islamansiklopedisi.org.tr/muzekker-ve-muennes