Allah’ın dinine en büyük kötülüğü daima dinden konuştuğunu söyleyen kişiler yapmışlardır. Günümüzde bu durum değişmemiş, kıyamete kadar da değişmeyecektir. Bugün de aynı tutumu, Kur’an’dan konuştuğunu söyleyen ve takipçileri üzerinde Kur’an’cı olduğuna dair algı oluşturmuş kişi ve gruplar sergilemektedirler. Bu kişiler, Allah’ın Kitabından konuşmadıkları aklı olan herkes tarafından bilinen bir takım hoca kılıklıları ve mezheplerin yanlışlarını haklı olarak eleştirmekle ve bunun alternatifinin Kur’an’a yönelmek olduğunu dile getirmekle muhatapları üzerinde Kur’an’dan konuştukları algısını oluşturmaktadırlar. Ancak hemen ardından Kur’an’ı kendilerine uydurmaya başlamakta, Allah’ın ayetlerini kendi şahsi yorumlarına ve felsefeye kurban etmektedirler. Kur’an üzerinde çalışmanın, bizzat Allah tarafından açıklanmış metodunu bilmek, Arapça’ya hakim olmak ve ekip çalışması yapmak gibi yeterli teknik donanıma sahip olmadıklarından ayetleri kendi küçük dünyalarına göre yorumlamakta, güya hurafelere karşı cevaplar geliştirmektedirler.
Geçtiğimiz günlerde, bu şahısların Allah’ın kesin bir emri olan başörtüsünü, keyfî yorumlarla mantığa, Arap diline ve Kur’an’ın iç bütünlüğüne tamamen aykırı bir şekilde nasıl görmezden geldiklerini detaylı bir biçimde ortaya koymuştuk. Aynı grubun kurban ibadeti konusunda da farklı bir tutum sergilemediğini üzülerek tesbit etmekteyiz.
Bahsettiğimiz kişiler kendilerine Kur’an Araştırmaları Grubu adını vermelerine rağmen insanlardan korktukları için bu grubun kimlerden oluştuğunu açıklayamamaktadırlar. Allah’tan korkmadıklarını ise kurban ibadetini de başörtüsü gibi görmezden gelerek bir kez daha ispatlamışlardır. Hatta bu ibadeti Allah’ın dinine ilaveler listesine alacak kadar Allah’ın Kitabından habersizdirler.
Günümüzde özellikle kendilerini modern olarak tanımlayan kişilerin -ki bu tanım bile Allah’ın dininin demode olduğunu iddia etmek demektir- kurbanın bir hayvanı kesmek olmadığını, Allah’a yaklaştıran her şeyin kurban olduğunu, hayvan kesmeden parasını ihtiyacı olanlara vermenin de aynı kapıya çıkacağını ve benzeri iddiaları öne sürerken kimlerden ilham aldıkları, bu ve benzeri grupların yazarsız(!) kitapları görülünce daha kolay anlaşılmaktadır.
Bahsettiğimiz kitap tahmin edileceği gibi Uydurulan Din ve Kur’an’daki Din adını taşıyan ve İstanbul Yayınlarından çıkmış olan, internet üzerinde 50. baskısının pdf’sinin bulunabileceği çalışmadır. Kitapta kurban ibadetiyle ilgili olarak yer alan iddialar şu şekildedir:
“Örneğin Ramazan ve Kurban bayramları, Müslümanların birbiriyle kaynaşması gibi Kurani açıdan önemli bir ilkeye hizmet etmektedir. Allah’ın anılmasına ve Müslümanların kaynaşmasına hizmet eden bu tarzdaki “ümmetin sünnetleri”ni muhafaza etmemiz faydalı olacaktır. Fakat bunların İslam’ın evrensel hükümleri olmadığı ve gereğinde bunlarda kimi yeni düzenlemelere gidilebileceği de bilinmelidir. Farzlar gibi bağlayıcı olmayan bu unsurlar terk edilebilir; örneğin istemeyen bayramlarda Müslümanlarla kaynaşma yerine tatilden yana tercihini kullanabilir. “Ümmetin sünneti” esnekliği olan bir alandır, İslam’ın evrensel değişmez prensiplerine karşılık gelmez fakat bu alanla ilgili hususların İslam’ın evrensel prensiplerine, Müslümanlar için gerekli düzene ve Müslümanların kaynaşmasına yol açtığını tespit ediyorsak; bunlardan vazgeçmemek, hatta sahip çıkmak, bizce, aklını kullanan her Müslüman’ın yaklaşımı olmalıdır.”
Görüldüğü gibi felsefeci, sosyolog, ilahiyatçı ve mühendislerden oluştuğu söylenen bir grup tarafından yazılmış bu kitaba göre Ramazan ve Kurban bayramları İslam’ın evrensel hükümlerinden değildir. Yine kendilerinin uydurdukları anlamsız bir söz olan “ümmetin sünneti”dir. Oysa Rabbimiz oruç ibadetini anlattığı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
(O günler) Ramazan ayıdır. İnsanlara rehber olan ve rehberin açıklayıcı âyetlerinden oluşan Kur’ân’ın, o Furkan’ın indirildiği aydır. Sizden kim o ayı yaşarsa, oruçlu geçirsin. Kim de hasta yahut yolculuk halinde olursa, o günlerin sayısı kadar diğer günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bunlar, sayıyı tamamlamanız, sizi buna yöneltmesine karşılık Allah’ın yüceliğini seslendirmeniz ve ona karşı görevinizi yerine getirmeniz içindir. (Bakara 2/185)
“Allah’ın yüceliğini seslendirme” olarak meale yansımış olan ifade Allah’ı tekbîr etme ifadesidir. Ramazan bayramı namazlarında bu yüzden tekbir getirilir. Aynı ifade, incelediğimiz kitabın iddialarının aksine, Kur’an ile “farz” kılınmış olan kurban ibadetini detaylandıran Hac Suresi 34-36. ayetlerin hemen ardından gelen şu ayette de kullanılır:
Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; ona ulaşacak olan sizin takvanızdır. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik ki Allah’ın yol göstermesine karşılık tekbir getiresiniz. Sen güzel davrananlara müjde ver. (Hacc 22/37)
Kurban bayramı namazındaki tekbirlerin sebebi de bu ayettir. Bu namazların ve tekbirlerin uygulaması Nebîmiz tarafından, namaz kılan sayısız müminle birlikte aynen bugünkü gibi yapılmıştır.
Kitapta kurban ibadetinden bunun dışında sadece bir yerde bahsedilmektedir. O da kitabın 455. sayfasından itibaren başlayan 200 maddelik “dine ilaveler listesi”nin 155. maddesidir. “Bunlar Dinde=Kur’an’da Yok” başlığı altında sayılanlar arasındaki bu madde şöyledir:
“155 – Kurban bayramında kurban kesmek mecburiyeti”
Kısacası bu kitabın kimlikleri sözüm ona mechul yazar kadrosuna göre Kur’an’da kurban kesmek gibi bir ibadet yoktur. Nitekim kitabın 36. bölümünün başlığı “Kur’an’da İnanç Konuları, Namaz, Oruç, Hac ve Zekat” şeklindedir. Yani ibadetlerin ele alındığı bölümde kurban kesmek diye bir ibadet bulunmamaktadır. Bu tavırlarıyla eleştirdikleri hurafecilerle aynı görüşü paylaşmakta oldukları da konuyu biraz bilenlerin gözünden kaçmaz: öncesi olmayan bir din… Oysa Rabbimiz Adem Aleyhisselamın oğullarının kurbanlarından bahsetmektedir.
Görüldüğü üzere adı “Uydurulan Din ve Kur’an’daki Din” olan kitap bizzat kendi uydurduğu bir dini Kur’an’a mal etmektedir. Zira Rabbimizin her ümmete farz kıldığı kurban ibadetini görmemekte, şu ayetlerden haberi olmadığı halde Kur’an’dan konuştuğu izlenimi oluşturmaktadır:
Her ümmet için bir mensek (kurban, kurban kesme zamanı) yaptık ki kendilerine rızık olarak verdiğimiz en’am (koyun, keçi, sığır ve deve) cinsinden hayvanları Allah’ın adını anarak kessinler. Hepinizin ilahı bir tek ilahtır; O’na teslim olun. Alçak gönüllülere müjde ver. Onlar Allah anılınca yürekleri titreyen, başlarına gelenlere sabreden, namazı tam kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra harcayan kimselerdir. Sizin için de bedence gelişmiş kurbanlık hayvanları Allah’a kulluğun simgelerinden yaptık. Onlarda sizin için fayda vardır. Sıra sıra dururlarken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yapıştığı zaman onlardan hem siz yiyin, hem kendi halinden memnun olana hem de isteyene yedirin. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik; belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; ona ulaşacak olan sizin takvanızdır. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik ki Allah’ın yol göstermesine karşılık tekbir getiresiniz. Sen güzel davrananlara müjde ver. (Hacc 22/34-37)
Kitapta haccın yapılabileceği günler ve haram aylar gibi konularda ortaya konan akıl ve mantık dışı yorumlar ise başka bir yazının konusu olmaya değer niteliktedir. Tüm bunlardan sonra insan keşke Kur’an Araştırmaları Grubu felsefecilerden oluşmasaymış diye düşünüyor. Zira halk arasında felsefeciler mantık bilimini iyi bilen, belli bir metoda göre çalışmayı ve düşünmeyi ilke edinmiş kişiler olarak bilinirler. Oysa bu kitapta yapılan yanlışlar akıl ve mantık açısından okul öncesi bir çocuğun yapmayacağı kadar basit ve affedilmez düzeydedir.
Rabbimizin Kurban kesme emrinin bu kitapta “dine ilaveler” listesinde yer bulması kitaptaki bir başka listenin ilk maddesini görünce çok da yadırganmamalıdır. Zira kitabın Kur’an’da olanlar listesinin ilk maddesinde “Allah’ın varlığı” ifadesi yer almaktadır. Oysa Kur’an Allah’ın varlığı konusunda şüphe taşıyan hiçbir canlıdan bahsetmez. Hatta Kur’an’a göre Allah’ın varlığı ve birliği konusunda bilgi sahibi olmayan tek bir cansız bile yoktur. Bu sebeple Kur’an’ın hiçbir ayetinde Allah’ın varlığı ispatlanmya çalışılmaz. Bu konu Kur’an’ın konuları arasında yer almaz. Dolayısıyla kendilerine ateist diyen şehir şımarıklarını adam yerine koyup muhatap almak Kur’an’ı bilen bir mümine yakışmaz. Zira bu kişiler yalan söylediklerini en iyi kendileri bilirler.
Bir kez daha görülmektedir ki Allah’ın Dini yine Allah’ın Kitabı tahrif edilerek yorumlanmaktadır. Oysa Rabbimiz Kitabını açıklama yetkisini Nebîsine bile vermemiş, kendisi açıkamıştır. O açıklamaya ulaşmanın metodunu da detaylı bir şekilde anlatmıştır. İnsanlardan bir grup, kendilerine Kur’an Araştırmaları gurubu deseler bile Allah’ın emrettiği metoda uymadıkları sürece Kur’an hakkındaki söylemleri sadece kendi iddiaları olarak kalacaktır. Okudukça görülmektedir ki kapağında “yazanlar” kısmı boş bırakılmış kitabın adı olarak “Uydurulan Din” kısmı yeterlidir. Hurafeleri ve hurafecileri hedef alıyor olmaları, bu kişilerin Kur’an’dan konuştukları anlamına gelmez.
Allah kurbanlarınızı ve ibadetlerinizi kabul buyursun. Hayırlı bayramlar.
Erdem Uygan