İnsanı, onu yaratandan daha iyi anlatan yoktur. Eğer insanı tanımak istiyorsak başvurmamız gereken en sağlam kaynak Allah’ın kitabı olmalıdır.
Yine Rasulullah’ı tanımak, görevini nasıl bir gayretle, nasıl bir ciddiyet ve samimiyetle yaptığını öğrenmek, o görevi yaparken karşılaştığı sıkıntıları görmek ve gerçeğin bedelini kavrayabilmek için Kur’an’dan daha güvenilir ve daha etkili bir kitap bulmak mümkün değildir.
Yeryüzünde bir insanı en çok üzen şey herhalde, kendisine Allah’ın ayetlerini gösterdiğiniz, ölümü ve tekrar dirilişi, hesap gününü hatırlattığınız bir kişinin bu mutlak gerçekleri hiç umursamaması ve onlara karşı tavır alması olmalıdır. Sanki Allah’ın ayetleri kendisini hiç ilgilendirmiyormuş, hiç ölmeyecekmiş ve nasıl yaşarsa yaşasın hesap günü bir şekilde yırtacakmış gibi davrananların bu kibirleri Allah’ın elçisinde bakın nasıl bir hüzün meydana getiriyordu:
“Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar seni yalanlamıyorlar, aslında yanlış yapan o kimseler, bile bile Allah’ın âyetlerini yalanlıyorlar.”
(En’am Suresi 6/33)
Ayette Rabbimiz adeta, “üzülme onların derdi seninle değil benimle” diyor. Bu ayetten aslında Allah’ın ayetlerinden yüz çevirenlerin bile Muhammed Aleyhisselamın Allah’ın elçisi olduğunu kesin bir şekilde kavradıklarını görebiliyoruz. Çünkü yalanladıkları aslında Rasulullah değil; onun söylediklerinin doğru olduğunu biliyorlar. Onların derdi alemlerin Rabbi ile… Yani Allah’a karşı kibirlenmekteler. Surenin 29. ayetinden itibaren okuyunca görülüyor ki, bu kişiler dünya hayatına tırnaklarını geçirmiş, kendilerini Allah’tan bile üstün görmeye, ahireti inkar etmeye başlamışlardır. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak bugün de en yaygın modadır. İşte bu durumun Rasulullah’ı ne kadar üzdüğünü ayetlerden görebiliyoruz. Şimdi de Rabbimizin kendisini nasıl teskin ettiğine bakalım:
“Senden önce nice elçiler yalancı yerine kondu. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler. Nihayet yardımımız ulaştı. Allah’ın sözlerini kimse değiştirebilecek değildir. İşte o elçilerin haberinden bir kısmı sana da gelmiş oldu.”
(En’am Suresi 6/34)
Anlaşılan Allah’ın ayetlerini Allah’ın kullarına ulaştırmanın kaçınılmaz bedellerinden biri bu. Yani mutlaka dışlanacaksınız, horlanacaksınız, eziyet göreceksiniz. Çünkü dünya çok güçlü bir aldanma merkezidir ve insanların çoğu bundan kendilerini kurtaramazlar. Allah’ın yardımının ulaşması gerçeği söyleyen kişinin sabrına, yani tüm bu olumsuzluklara rağmen asla yolundan dönmeden, kıvırmadan, bükülmeden, eğilmeden gerçekleri söylemesine bağlıdır. Bu sabrın ne kadar zor olduğunu aşağıdaki ayette göreceğiz. Rasulullah tüm bu destek ayetlerine rağmen elinde olmadan kendini kahretmeye devam ediyor olmalı ki Rabbimizin uyarısı biraz daha sert:
“Bunların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yerde bir kanal veya gökte bir merdiven bulup gücün de yetiyorsa gider bir mucize getirirsin. Allah, zorlayıcı düzen koysaydı elbette bunların hepsini doğru yolda toplardı. Sakın kendini bilmezlerden (cahillerden) olma.”
(En’am Suresi 6/35)
Allah Teala elçisine “sakın cahillerden olma” diyor. Bu ayet Rasulullah’ı kendine getirmiş olmalı. Allah’ın ayetlerini Allah’ın kullarına ulaştırdığınızda alacağınız tepkilere hazır olmalı ve bunu normal karşılamalısınız. Aksi halde cahillik etmiş olursunuz. Bilmelisiniz ki;
“Sana olumlu cevap verecek olanlar sadece dinleyenlerdir. Ölülere gelince; Allah onları diriltecek sonra O’na döndürüleceklerdir.”
(En’am Suresi 6/36)
Allah’ın ayetleri ile buluşmuş olanların, şartlar ne olursa olsun, onları Allah’ın kullarına en güzel ve doğru biçimde ulaştırma görevleri vardır. Dünya hayatına sımsıkı tutunmuş olanlara ayetleri göstermemek diye bir şey düşünülemez. Onların duymak istememeleri bizim mazeretimiz olamaz. Ve bu hayatta gerçekten üzülmeye değer bir şey varsa o da Allah’ın ayetlerine karşı tavır almış kişilerin durumlarıdır.
Erdem Uygan