EnDa Dergisi Eylül 2013 – Sayıklamaktan Okumaya

SAYIKLAMAKTAN OKUMAYA!

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

“Sana bu mübarek kitabı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.”

Sad Suresi 29. Ayet

Bu ayetten de açıkça anlaşıldığı üzere Kur’an bereketli (mubarek) bir kitaptır. Ondaki bereket, elbetteki anlaşılması durumunda yararlanılacak bir özelliktir. Zaten ayetin devamından anlaşılan da budur. “Ayetlerini düşünsünler” denilen kişiler yeryüzündeki her insandır. Yani Kur’an tüm insanlığa indirilmiştir. (Ayrıca bakınız, Yasin 69-70, Tekvir 27)

Yine bu ayete göre Kur’an, üzerinde düşünülmek ve öğüt alınmak üzere indirilmiş bir kitaptır. Bu eylemleri gerçekleştirmek için; içinde “anlama”nın bulunduğu bir okuma eylemi gerekmektedir. Zaten içinde “anlama” eylemi olmayan bir “okuma”dan bahsedilemez. Çünkü “okuma” ilk bakışta zannedildiği gibi gözün bir faaliyeti değildir. Okuma, aklın faaliyetidir. Göz burada aracıdır. Zaten bu nedenle, özellikle çağımızda, dinleyerek de okumak mümkündür. O zaman da zihnin okuma faaliyetine aracılık eden organ kulak olur. Bu organ derimiz bile olabilir. Görme engelli kardeşlerimiz parmak uçları ile okurlar. Çünkü okuma denmesi için aklın devrede olması yeterli ve gereklidir.

İçinde bir takım harflerden oluşan seslerin tarandığı ancak anlamanın gerçekleşmediği, yani akli bir faaliyetin olmadığı durumlar da vardır. Dilimizde buna da okuma deniyor olması aslında bir “galat-ı meşhur” olması sebebiyledir. Zira bu olsa olsa mırıldanma veya sayıklama olabilir. Hatta “sayıklama” çok daha uygun düşmektedir. Çünkü herşeye rağmen, sayıklanan şeyde bir anlam vardır (sayıklayan anlamasa da), bir talep vardır, bir özlem vardır; ancak şuur yoktur. Yani sayıklayan kişi kendinde değildir, ne dediğini bilmemektedir.

Günümüzde falanca ayetin şu kadar defa tekrarlanması, filanca surenin şu kadar kez tekrarlanması eylemi de “okuma” olarak adlandırılamaz. Çünkü içinde zihni bir faaliyet yoktur. Tekrarlanan şeyler anlaşılmamakta ve hayata geçmemektedir. Kısacası yaşanmamaktadır. Bir anlamda sadece sayıklanmaktadır. İşte bu da kitabın bereketli olma özelliğinden yararlanılmaması demektir. Yani sayıklayan kişinin hayatı değişmemektedir. Oysa Kur’an hayatı değiştirmelidir. Zaten Allah’ın kitabında da böyle bir eyleme onay veren bir ayet bulunmamaktadır.

 “Bu vahiy, tüm insanlık için bir uyarı ve öğütten ibarettir.”

Tekvir Suresi 27. Ayet
Bu ve önceki ayetimizde dikkat çeken bir diğer durum da vahyin “tüm insanlık” için bir öğüt olmasıdır demiştik. Peki bu ne demektir? Yani dünyaya Allah’ın ikramı sayesinde, kendini müslüman olarak tanımlayan bir ailenin çocuğu olarak gelmekle tam tersi bir ailede gelmek arasında Kur’an’a ulaşma bakımından bir fark mı vardır? Varsa eğer bu fark nasıl kapanacaktır? Dünyanın diğer dillerine çevrilmiş Kur’an’lar olması yeterli midir?

Gerçekte günümüzde yaşanan İslam’da, bu iki farklı aile tipinde dünyaya gelmiş olan fertler arasında, Kur’an’a muhatap olma bakımından hiç bir fark yoktur. Zira biri elinde Kur’an olduğu halde ya hiç okumaz ya da okuma adını verdiği bir sayıklama faaliyeti içindedir, diğerinin elinde de Kur’an yoktur. Sonuç her iki fert için de aynıdır. Hatta bu durum ikincisi için daha iyidir bile. Çünkü birinci şahıs sayıklamayı din zannederek kendini doğru yolda sanmaktadır. İkincisinin ise hala en azından böyle bir zandan yani yanlış din algısından uzak bir zihni vardır.

O halde tüm bu insanlar Allah’ın kitabına nasıl muhatap olacaklar, onlara Allah’ın ayetlerini kim ulaştıracak? Elbette Kur’an’ı gereği gibi okuyanlar. Çünkü Kur’an’ı “okuma” fiilinin hakkını vererek hayatlarına taşımış insanlar şu ayetleri de okumuş olacaklar:

İndirdiğimiz açıklayıcı âyetleri ve ana yolu bu Kitapta insanlara açıkladığımız halde gizleyenler var ya, işte Allah onları dışlayacaktır. Dışlayacak olanlar da dışlayacaktır. Tevbe edip kendini düzelten ve onları açıklayanlar başka. Onların tevbesini kabul ederim. Ben her tevbeyi kabul ederim, ikramım boldur.

Âyetlerimizi gizleyen ve gizlemiş halde iken ölenler var ya, Allah, melekleri ve bütün insanlar onları dışlayacaktır. Onlar, sürekli dışlanmış olarak kalacaklardır. Ne azapları hafifletilecek, ne de ara verilecektir

Bakara Suresi 159-162. Ayetler

Allah, kendilerine kitap verilenlerden kesin söz aldığında şunları söyledi: “O Kitabı insanlara kesinlikle açıklayacaksınız ve asla gizlemeyeceksiniz.” Ama onlar Kitabı arkalarına attılar ve karşılığında geçici bir bedel aldılar. Aldıkları o şey ne kötüdür.
Ettikleri işe sevinen ve yapmadıklarıyla övülmek isteyen bu kimselerin o azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için çok acı bir azap vardır.

Al-i İmran Suresi 187-188. Ayetler

Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip karşılığında tükenip gidecek bir bedel alanlar var ya, onlar karınlarına sadece ateş doldururlar. Allah Kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları aklamaz. Onlara acı bir azap vardır.
Onlar doğru yolu verip sapıklığı, bağışlanma yolunu verip azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklı kimselermiş!..
Bakara Suresi 174-175. Ayetler

Kur’an’ı Fatiha Suresi’nden başlayarak “okuyan” ve hayatını ona göre yeniden inşa eden bir mü’min, hemen 7 ayet yani 1 sayfa sonra El-Bakara Suresi’ne geçer. Bu sureden de 159 ayet ya da sadece 22 sayfa okuyunca bu konuyla ilgili bölüme ulaşır. Ve işte o andan itibaren hayatına geçireceği ayetler, kendisine Kur’an’ı anlama, yaşama ve herkese anlatma yani “gizlememe” görevini yüklemiş olur. Hatta Allah’ın ayetlerini ulaştırmamız gereken kişinin yaşantısı, hal ve tavrı da önemli değildir. Allah’ın her kulu Allah’ın ayetleri ile karşılaşmayı “hak” eder. Herkesin Kur’an’a ulaşabilmesi ve Allah’ın kullarına bahşettiği özgürlüğü, mutluluğu, öğrenme hakkı vardır. Zira gerçekte ancak bu şekilde “insan” olarak anılmaya değer bir varlık olmaktadır. Ancak elbette bizim görevimiz burada sona erer. Zira kimsenin kabul edip etmemesi değil bizi, Allah’ın elçilerini bile ilgilendirmeyen, çünkü görevimiz olmayan bir konudur:

“Öyleyse sen bilgi ver; senin görevin sadece bilgi vermektir. Yoksa tepelerine dikilecek değilsin.”

Ğaşiye Suresi 21-22. Ayetler

O halde muhatap kim olursa olsun, müslümanın görevi herkese Allah’ın ayetleri ile öğüt vermek ve herkesi Kur’an’a güzelce yönlendirmek olmalıdır.
Siz haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur’ân ile uyarmaktan vaz mı geçelim?

Zuhruf Suresi 5. Ayet
Bu kişi Firavun bile olsa, yani zalimlikte örnek gösterilen bir kişi dahi olsa Allah ondan ümit kesmiyor. O kişiye de Allah’ın ayetlerinin ulaşması gerekiyor. O halde şu emir hepimizedir:

Firavuna gidin!…

Ta-Ha Suresi 43. Ayet

Elbette her şeyin ayrıntıları ile açıklandığı Allah’ın kitabında firavuna nasıl gidileceği de detaylı olarak yer almaktadır. Onu da sonra anlatacağız inşaallah.

İşte bendenizi siz sevgili mü’min ve mü’mine kardeşlerime kadar ulaştıran da Yüce Allah Subhanuhu ve Teala’nın sınırsız ikramı ve bu ayetlerin yüklediği görevdir. Allah CC. ömür verir ve nasip buyurursa bundan böyle EnDa Dergisinde sizlerle olmaya devam edeceğim.

Selam ve dua ile

Erdem Uygan


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir yanıt yazın